Kendi benliğine dön, Orestes: evren haksız çıkarıyor seni, sen de evrende bir küçük kurttan başka bir şey değilsin. Doğaya dön, soysuzlaşmış oğul: kusurunu bil, tiksin ondan, pis kokulu, çürük bir diş gibi koparıp at kendinden.
'Ey artık ölmüş olan at! -dediler-
En güzeli oydu iste, yüzünün
savaşla ilişkisi.
Boydanboya bir karşıkoyma, denge
ve istekli bir azalma. Onu bilirdik.
O ağaç senin kanınla beslenirdi,
hepimizi besleyen.
Bir ülkeyi yeniden yaratırdı şaşkınlığımız
senin karşında,
alışverişin, alfabenin, iplik döküntülerinin ve...
'Ey artık ölmüş olan at! -dediler-
Koşuşun büyütürdü dünyayı senin!
Sen nasıl da koşardın.
Biz güneyde yatardık, sen koşardın
Hangi at güzelse ondan da güzeldin
Kuyruğun parlak savruluşuyla bölerdi
bir karaya göğü
ve yüceltirdi, ince bezekli kuskununu.
Ne güzel gözlerin vardı Kara at!
Binlerce kişi,
-çocuklar, kadınlar, erkekler görkemli yahut
darmadağın giysileriyle herkes
körler ve cüzzamlılar,
bütün kutsal kitaplar kalabalığı,
ermişler, kargışlılar ve günahlılar
gebe kadınlar, vâz edenler
ve dondurmacılar ve at cambazları ve
tecimenler ve kıralcılar ve gemicilerle
Tanrıtanımazlar ve tefeciler ve
yalvaçlar...-
ormanlardan ve kıyılardan ve kıraç yerlerden gelmiş
senin mutlu ovanı doldurup
haykırırlardı.
Büyük sesler içinde sen, geçerdin...'
'Ey artık ölmüş olan at! -dediler-
Ne güzeldi senin çılgınlığın, ne ulaşılırdı!
Sen açardın,
Otuzüçbin at türünün tek kaynağıydın sen!
Tüylerin karaparlaktı. Koşumların,
-kokulu yağlarla ovulup parlatılan-
nasıl yakışırdı sağrılarına ve göke.
Bir şey vardı ısınmaz kalın kumaşların altında, kesip biçtiler
Patron çıkardılar, karşılaştırdılar,
Katlanılmaz bir uykunun sonunu kesip biçtiler
Şarkılara başladılar ölmüş bir at için
Makaslarını bırakmadılar
Bekleniyorlardı
"Ağrı Dağı Efsanesi" adlı kitap, Yaşar Kemal'in muhteşem anlatımıyla okuyucuyu Ağrı Dağı'nın sarp yamaçlarına sürükleyen bir destanı işler. Kitap, Ahmet'in evinin önüne gelen bir at etrafında şekillenen olaylarla başlar. Geleneğe göre at Ahmet'e aittir ancak aslında atın sahibi Osmanlı Paşası Mahmut Paşa'dır. Bu
17. yüzyılın Türk imajı öyle bizim bazılarımızın tekrarladığı gibi at üstünde kılıç kalkan sallayan bir asker değildir. Türk imajı düzenli top ve ateşli silahlarla yürüyen yeniçeriler ve sipahilerden oluşan, konvansiyonel silahla donanmış ve iyi kullanan bir ordudur.