"Hayatı, dünyayı, tarihi; kendi kendilerine hayran olan, kendilerinin olağanüstü olduğuna inanan, efsaneleştirilmiş, kutsallaştırılmış hayat öykülerine sahip cemaat lideri olan tek kişinin algılarına göre okumak ve yaşamak, cemaatlerin ufkunu kapatıyor."
"Emperyalistler tarafından sürdürülen işgaller, katliamlar, Guantanamolar hiçbir biçimde sorgulanmıyor, bütün kötülükler cezasız kalıyor. Katiller müttefik olunca sesimizi çıkarmıyoruz."
"Aşağılanmış, yağmalanmış, saygınlıkları hakarete uğramış, pek çok vesileyle taciz edilen, pek çok vesileyle siyasal utançla karşılaşan toplumlarımız, bağlı bulundukları devlet aklı sebebiyle maddi, manevi, ahlaki ve düşünsel yenilgiler almaya devam ediyor."
Arnold Toynbee, 1925 yılında yaptığı bir değerlendirmede, Türkiye’nin kendi hayat tarzını ve medeniyetini bütünüyle terk ederek, bir başka medeniyeti kabul ettiğini, bu durumun kültürel bir ihtida olduğunu belirtti. Bizler, Müslümanlar olarak bu anlaşılması mümkün olmayan ihtida ile ilgili tarihsel hesaplaşmalar yapamadık.
"Gelecekleri belirsiz olan, bağımsız karar alma iradesine sahip bulunmayan, uluslararası konumu çok zayıf, iç işlerinin denetimi bile ABD ya da AB tarafından yapılan, geçmiş duygusu gelecek duygusundan çok daha güçlü, geçmişin ağırlığı altında yaşayan, bilgi, bilinç ve eylem üretmek yerine, daha çok kehanete dayalı anlayışlara yaslanan, büyük bir aşağılanma dönemine girdiği halde, olaylardan gereği gibi etkilenmeyen, edilgenliğe gömülmüş, gerçek dışı umutlara bağlanmış, entelektüel atalet içerisinde bulunan, en büyük atalet kaynağı teslimiyetçiliğe yönelen, tarihin izlediği yolu öngöremeyen, aldatıcı yönelişleri seçen İslam dünyasının ruh halinin büyük bir değişime ihtiyacı vardır."
Televizyon/medya kültürü en kötü içgüdüleri, cinsel şiddet ve iğrençlikleri, cinsel özgürlük adına görülür hale getirebiliyor. Kültürel yıkıcılık da, bir tür özgürlük sayılabiliyor.
Bugün, içerisinde yaşadığımız, ilişki kurduğumuz, maruz kaldığımız hikayenin/gerçekliğin özneleri bizler değiliz. Hangi alanda olursa olsun yapısal bir değişim gerçekleştirmedikçe yeni bir tarih, yeni bir medeniyet inşa etmekten söz edemeyiz.
Akla ihtiyaç duymayan, zor sorular sormayan, zorlu hesaplaşmalar yapmayan, gerçek tercihte bulunma iradesi gösteremeyen bir toplumun ve kültürün dünyaya, tarihe, olaylara bakışı da, başka akıllar ve iradeler tarafından belirleniyor.
"İslami anlamda, temelde, tarihsel bir çözümleme, hesaplaşma, yüzleşme yapmadan, putkıncı bir dil, düşünce, kültür oluşturmadan, toplumlarımızda hiçbir şeyin değişmeyeceğini bilmemiz gerekir."