Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Türkiye Atatürk'ün ifadesiyle kalkınmak, çağdaş medeniyet seviyesine yükselmek mecburiyetinde ama Türkiye'nin ilim, sanat ve teknik yolunda karşısına dikilen iki önemli yobaz var. Bu yobazlardan biri İslâmiyet'i bilmeyen, anlamayan din yobazlarıdırlar. Tarih boyunca bu din yobazlarından çok çekmişizdir. İkinci gruptaki yobazlar Atatürkçülük yobazlarıdır. Bunlar da en az din yobazları kadar tehlikelidirler.
Sayfa 71 - Yakın Plan
Türkçe düşünme düşüncesi III
Etnik ya da dini kimliğiyle Türk vatandaşlığını barıştıramayanların, yani daha açık bir ifadeyle, cumhuriyet deneyimini göz önünde bulundurduklarında, Türkiye'nin Sevr ile bir müstemleke haline gelmesini dilemiş olanların, en konforlu sığınakları sırasıyla, İslamcılık, bölücülük ve devrimcilik oldu. İslamcılık ve bölücülük arasında karşılıklı
Reklam
Cumhuriyet rejimi iktidarını klasik anlamda dikatatörlük saymak belki mümkündür. Ne var ki yeni olayları eski kalıplar içine sıkıştırmak bizi mutlaka gerçeğe götürmeyecektir. Atatürkçü iktidarın asıl niteliği toplumun hastalıklarını tedavi edebilecek dozda "müessir" (etkili) olabilmesidir. Az gelişmiş bir sosyal yapının direnme yuvalarını ortadan kaldırabilecek ve memleketi kalkındırabilecek kudrete sahip bir hükümet görüşünün kaynağı bu olayda saklıdır. Hükümet meclisti, Hükümet, devrimci davranış ile sosyal hastalık mikroplarının Türkiye'nin siyasal hayatında birer kuvvet olmalarını asla kabul etmemiştir. İrtica hürrüyet diye bir şey olmazdı. Atatürkçülüğün karşısına hep bu çevre temsilcileri çıkmıştır. Ortaçağ kalıntılarının, Şark kafası'nın temsilcileri onlardı. Bu kuvvetlerle savaşmak gerekmiştir. Devrimin doğal gelişim yolu üzerindeki bu engelleri yıkmadan istikalal savaşı bitmiş sayılamaz.
Sayfa 110Kitabı okudu
Türkiye'nin az gelişmiş bir ülke oluşunu Mustafa Kemal hiç bir zaman saklamamıştır. Kalkınmak için de, az gelişmişlik koşullarını ve eğilimlerini okşamak, kışkırtmak ve bu yoldan oy avcılığına sapmak Türk Devrimi açısından, bir siyasal ahlaksızlık sayılmıştır. Halk refaha ulaştırılacaktı. Aldatılmayacaktı.
Sayfa 110Kitabı okudu
Devlerçilik, 1924 Teşkilat-ı Esasiye Kanunu'nun ideolojik unsurlarından biri olmuştur. 1961 Anayasası'nın temel saydığı "Sosyal Devlet" "Sosyal Güvenlik" ve "Sosyal Adalet" ilkeri de aynı ideolojik karekterin çağdaş uzantılarıdır.
Sayfa 110Kitabı okudu
Tbmm ne Doğu'nun tutsağı olmak kararındaydı ne de Batı'nın. Bütün eksikliklerine rağmen Birinci Dönem mebusları bu kararlarında kesindiler. Meclis bu kararda ittifak etmeyenleri kendinden saymamıştır. "Halk", "içtimai teavün", "emperyalizm", "kapatilazim", ve benzeri sözcükleri şu ya da bu blokun tekelinde olarak kabul etmemiştir. Atatürkün özellikle gazeticelere vermiş olduğu demeçlerine bakınız, nefret ettiği ve savaştığı düşmanların başında, kapitülasyonları görürsünüz. Kapitülasyon, Lloyd George kafasının ekonomik "nüshası" idi.
Sayfa 109Kitabı okudu
Reklam
Türkiyenin bolşevik ve emperyalist engeller dışında gerçekleştirdiği hamlelerin herhalde bir değeri ve anlamı vardır. Tarih içinde bir açıklanması vardır. Ve bunlar, kemalizmin ya da Atatürkçülüğün yapısına bağlı şeylerdir. Milli kurtuluş hareketiyle varılan amaç, batılı sistem de bir demokrasiydi ama, mutlak surette sosyal niteliklere de sahipti. Girişilen milli, kollektif hürriyet yada bağımsızlık savaşı ile, Türklerin sırf siyasal değil, ekonomik ve sosyal bağımsızlığıda elde edilmek istenmiştir. 1921 Teşkilat-ı Esasi Kanunu'nun hazırlık çalılmaları sırasında yayımlanan "Halkçılık Beyannamesi" aynı zamanda bir programdı. Beyanname "Türkiye Halkını Emperyalizm ve kapitalizm tahakküm ve zülmünden" kurtarmak amacını ilan etmişti, 18 Kasım 1920 de.. Ama bunu be Pavloviç'in ne de Radek' in teorilerine bağlamamıştır. Tbmm'nin "halkın öteden beri maruz bukunduğu sefalet sebeğlerini yeni vesait ve teşkilatla kaldırarak yerini refah ve saadet ikame etmeyi başlıca hedef sayması da bu açıdan görülmelidir.
Sayfa 109Kitabı okudu
Türkiyenin demokrasi deneyi, Batı-Doğu'nun karanlık vadisinden geçerek vardığı aşamlar yalnızca siyasal (sosyal olmayan) bir demokrasi denemesi sayılamaz. Hayır, sorun böylesine basit ve ilkel değildir.
Sayfa 109Kitabı okudu
Profesör Duverger'nin açıklaması ile clemenceau'ların tezleri arasında yüzyıllarla ölçülmeyecek kadar bir uzaklık var. Büyük bir iyi niyetin ifadesi olan açıklamalar acaba Türk gerçeğini ortaya koyuyor mu? Batı yöntemlerin titizliğine rağmen, varılabilen sonuçlar ancak kısmen başarılıdırlar. Çünkü ve her şeyden önce Müdafaa-i Hukuk olayın ihmal etmişlerdir.
Sayfa 108Kitabı okudu
Profesör Duverger, CHP nin tek parti devrini incelerken "Kemalist rejim faşist değilse de, hiçbit surette demokratik de değildi. Sonucuna varmıştı. Ve demokrasinin" halkçı yada sosyal olmadığını, fakat "an'anevi" (geleneksel) siyasal demokrasi olduğunu da belirtmiştir. Profesör Duverger, bu fikrini daha sonrada korumuştur. Fakat, "Kemalist Türkiye" yi "çağdaş dikatatörlükler" bahsinin, "faşizm taslakları" ya da "sözde faşizmler" bölümünde incelenmiştir. Profesöre göre, faşizm taklidi bir dikataörlük olan kemalist rejim aynı zamanda Cumhuriyetçi bir dikatayörlüktür, petarnalist dediği dikataörlerden ayrılan bazı nitelikler taşır. Günümüzde ve son eserlerinde Maurice Duverger, Kemalizme çok değişik bir açıdan bakmaktadır. "Az gelişmiş memleketkerin siyasal rejimleri açısından... Artık bir hukuk ve siyase, terimi olarak da incelenmesi gereken ve birçok meselelerin köklerini ayfınlatacak değerde olan" az gelişmişlik"terimi, Fransız dostumuza göre Kemalizme göre, hem bir "ihtilalci dikatatörlük", hem de siyasal rejimlere Kemalizm temel bir örnek sayılacaltır. Meksika, Hindistan örnekleri arasında... Az gelişmiş memleketleri Doğu-Batı standartları arasında invelemek zorunluluğu Prafesör Duverger için de, kendisini göstermiştir. Ve ancak bu metotla bazı gerçeklere varabileceği de ortaya çıkmıştır. Fakat sorun da henüz gelişme halindedir ve çözülmüş sayılamaz.
Sayfa 107Kitabı okudu
Reklam
Değişen ve yeni kurulan düzenler arasında, yaşayan, yaşamak isteyen tek unsur artık millet niteliğini kazanmış olan Türklerdi. Değişmeyen de O'ydu:Türk milleti. Ölmek istemeyen ve bunun için ne gerekliyse yapmaya hazır olan bu millet, doğrudan doğruya kendi içinden çıkardığı bit "hükümet" kurmuştur. Atatürk'ün halk hükümeti, demokratik hükümet diye adlandırdığı sistem budur. 1922 yılında, şekillenen Türkiye ile birlikte, ulusal devletle beraber doğmuştur bu sistem. Komünist bolşevik saltanatçı hilafetçi değildir. Misak-ı Milli çerçevesi içinde Türk olan her yer ve her şey in sembolü okarak vücut bulmuştur. Osmanlı imparatorluğunun inkıraz bulup, Tbmm hükümeti kurulduğuna dair heyet-i umumiye kararında okunur :"... Yeni Türkiye hükümeti Osmanlı İmparatorluğu yerine kaim olup onun hudud - ı milli dahilinde yeni varis olduğuna ve Teşkilat-ı Esasiye Kanununu ile hukuk-ı hükümrani-i milletin nefsine verildiğinden..."
Sayfa 103Kitabı okudu
"Milli kurtuluş hareketi ne padişah nede padişahçı bir kadro tarafından yönetilmiştir. Milletçe bir kalkınma hareketidir. Atatürk buna "Halk Hareketi" der. Bu hareketin karekteri, şu halde, bir padişalığın "ihyası", saltanata dönüş, yeni bir saltanat kurmak amacını güdemezdi. "Yeni Tütkiye" bu demekti. Tarihte gömülen imparatorlukla, Eski Düzenle, Eski Türkiye ile, Batı kamuoyunda yaşatılmak istenen imajla ilgisi olamazdı."
Sayfa 103Kitabı okudu
Atatürk'ü sevenler ona mavi gözleri ve sarı saçları için bağlanmamışlardır. Sadece onun adında ve kişiliğinde en doğru ve sağlam dünya görüşünün sembolünü buldukları için inanmışlardır ona. Niçin inandıklarını bilirler, söyleyebilirler, tartışmasını yapabilirler. Onun için de bir yandan Atatürk düşmanı geçinirken, bir yandan da kendilerine Atatürkçülük dersi vermeye, hür düşünceden falan söz açmaya kalkışan kılıflı softaların riyalı sözlerine gülüp geçerler. Ama Atatürk'teki ne kudrettir o, düşmanlarını bile, eserini yıkmaya çalışırlarken, gene de adını saygı ile anıp yolunda görünmeye mecbur ediyor.
İnsanlar bana Atatürkçülük adına zulmediyorlarsa, benden Atatürk'ü sevmemi bekleyemezsiniz.
1.500 öğeden 3.871 ile 1.500 arasındakiler gösteriliyor.