Yirmi dört yıl önce mahkemede Marksist olduğumu haykırdım. Bu ümitsizlikten doğan bir isyandı. Bir de bir nevi meydan okuyuş. O yalnızlık içinde bir şey olmak ihtiyacı.
Havaya fırlatılan taş konuşabilseydi, mutlaka kendi arzusuyla yolculuğa çıktığını söylerdi. Fırtınalı bir denizde çalkalanan pusulasız bir gemi, bizden daha hürdür.
İnsan kendi varlığını her gün biraz daha az kusursuz bir heykele benzetmek için boşuna gayret harcıyor. İçi bir zafer vehmiyle kabarırken, kaderin bile
İblisçe kahkahası elinden çekicini düşürüveriyor.
İnsan tek başına kendisini şekillendiren bir bütün değil. Ve dünya insan zekasının fetihlerine rağmen, el ele tutuşup hep birlikte şarkı söyleyebileceğimiz bir cennet olmaktan daha çok uzak.