Ötüken’in yenilmez yiğidi, Bozkurt ailesinin kolu bükülmez bahadırı, Gök Türkler’in yüce beği Tunga Tigin’le boy ölçüşmek isteyen varsa beri gelsin!
Hem edebiyat, hem de tarih hususunda temayüz etmiş olan Nihal Atsız, bu geleneği romanlarına da yansıtmıştır. "Bozkurtların Ölümü" isimli romanında güreşe çıkan yiğitleri şöyle konuşturuyor: "Ben Ötügenin buğrası Katı demir bilekli Kara aslan yürekli Sırtına yer değmeyen Kimseye baş eğmeyen İnal Tarkanım!" "Ben
Reklam
İlk deyişi Kara Ozan söylüyordu: Ötüken’in erleri Bilir benim gücümü. Kopuzumun mızrabı Aratmaz kılıcımı. Kara Ozan! Seninle Aşık atan Çuçu mu?
Gök Börü’nün kalçası ve bacağı iki büyük kılıç yarası almış, kan fışkırmağa başlamıştı. Fakat o buna hiç aldırmıyor, boğuşmakta devam ediyordu. Nihayet bileğini Çinliden kurtardı. Bıçağını onun göz pınarına getirerek daldırıp çıkardı. Bütün o savaş gürültüsü arasında Çinlinin acı acı haykırışı, her türlü sesi bastırarak sarayın koca odasında çınlarken Gök Börü’de ülküsüne ermiş kimselerin rahatlığı vardı: - “Sungur! Öcümü aldım!” diye bağırdı. Sungur cevap vermiyordu. Genç onbaşı zırhlı olmadığı için uzun boylu dayanamamış, birkaç kılıç ve kargı dürtüşüyle delik deşik olarak cansız, yere devrilmişti. Gök Börü yeniden bağırdı: - Sungur! İşitmiyor musun? Öcümü aldım!… Buna sert ve tınlayıcı bir ses cevap verdi. Bir kılıç vuruşu Gök Börü’nün tulgasını parçalayıp düşürmüş, ak saçları meydana çıkmıştı. İkinci bir vuruş yüzünü şakağından çenesine kadar parçaladı. O zaman korkunç bir kahkaha işitildi: - Geç kaldın it tohumu!… Ben öcümü aldım!… Gök Börü; on yıldır kederini içine atan Gök Börü, yanı başında öldüğünü sezdiği oğlunun gamından ve öç almanın verdiği sevinçten çıldırmış, korkunç kahkahalar atıyordu. Bu kahkahalar çınladı, çınladı, sonra birdenbire söndü…
- Türk Tanrısı! Türk Yersuları! Umay! Yarın için bana güç verin! Öcüm yağıda kalmasın! Budun tutsak olmasın. Türk Tanrısı! Eşimi alıp on iki yıldır gönlümü kara kıldın. Gözlerimi alıp on yıldır dünyamı karanlığa saldın. Yüksünmedim. Yarın için bana ululuğunu saç. Savaş bitinceye kadar gözlerimi aç! Kana kana vuruşayım. Doya doya kırışayım. Can gövdeme yük oldu. Bir umudum sende kaldı. Sonsuz karanlığımı aydınlat! Sönmez ışığından bir damlasını yoluma fırlat! Ocağımı söndür de budunu yaşat! ... Türk Tanrısı! Can senin olsun, gözlerimi ver! Yıllarca neler çektim, kimse bilmedi. Gözlerim ışık aradı, ama bulamadı. Gözsüz at koşturdum, gönül tat almadı. Her şeyden vazgeçtim. Yalnız bir savaşlık ışık ver. Türk Tanrısı! Göğün rengini, güneşin parlaklığını, gecelerin süsü olan yıldızları, yeşil ağaçları, hattâ arkadaşlarımı, yakınlarımı, oğlumu bile gösterme. Yalnız ben dövüşüp ölünceye kadar yağıyı (düşmanı) göster. Sadağımdaki ok, kolumdaki güç, damarımdaki kan tükeninceye kadar yağıyı göster...
Bozkurtlar
Işbara Alp yere diz vurup kalktı. Sonra Katun'a dönerek kendini şöyle tanıttı: - Ben, attığı ok şaşmayan, attan yere düşmeyen, Çin'e akın ettikte on tümen mal taşıyan, Çuluk Kağan öldü diye sevinen iki Çinliyi iki okta deviren Yüzbaşı Işbara Alp'ım!
Sayfa 33 - İrfan YayıneviKitabı okudu
Reklam
Geri118
190 öğeden 181 ile 190 arasındakiler gösteriliyor.