Beğenmeyerek de olsa kitabın sonuna kadar okumayı çok istedim fakat anca yarılayabildim. Anladığım kadarıyla Peyâmi Bey, Attilâ'nın yanlızca "geçtiği yerde ot bitmez" ve savaşçı yönünün anlatılmasından rahatsız olup onun da bir kalbi olduğunu vurgulamak istemiş ve olaylara biraz daha romantik bakmayı tercih etmiş. Yazar diğer romanlarında aşk temasını gayet başarılı bir şekilde işlerken bu romanda da aynı başarıyı göstermeye çalışmış muhtemelen fakat konu buna pek müsait değil. Elbette askerlerin, savaşçıların da bir takım insani duyguları olduklarının biz de bilincindeyiz, ama onları kahramanlıkları, güçleri ile anmayı ve anlatmayı daha doğru buluyorum. Kitabın bu yönünden ziyade bir de hiç kullanılmayan kelimelerle sıklıkla yer vermesi romanı iyice okunmaz kılıyor. Umarım okuyacağım bir sonraki Peyami Safa romanı bunu telafi eder, çünkü kendisini bu türde oldukça başarılı buluyorum. Bunu görmezden gelebilirim..
Attila’nın ölümü Avrupa’da büyük inhilallere sebebiyet vermişti. Mütereddi beşinci asır Avrupa’sına ilahi bir el ile sallanan bu kamçının saldığı dehşetten azade kalan düşman memleketlerinde iğtişaşlar zuhur etti.
Ve Onoryan Attilâ ya mektub'unun
Son satır'larını şu sözleriyle bitirdi.
Ey benim güneşim!
Roma'nın üstünde doğ!
Tâ ki ağlayan gözlerimin yaşları
senin hasretinle tebahhur etsin!..
Onoryan
Güneş batıyordu. Ovanın ortasından ta ufka kadar uzanan ve bir ucu orada kaybolan siyah ve kalın bir halat görünüyordu: Hun ordusu! Katrandan bir nehir gibi ufkun kanlı denizine akıyordu.
Aslanlar dostlarıdır, kaplanlar arkadaşı.
Atlar, ona aşıktır.
Karabulut tahtıdır, yıldırımlar kırbacı.
Cermen, Roma... her millet, ona esir doğmuştur.
O Hunlar’ın baştacı.