Tutkunun aşırılığını, en bulanık titremelerin en saf olduklarını, ve gecelerin alev aldığı, en ufak ot sapının yıldızlarla beraber, şen şakraklık ve hiddet belirtisi bir ses içinde kaynaştığı o baygınlık türünü -mutlu ve çılgın bir tanrının tasarlayabileceği anlık, akkor halinde ve sesli sonsuzu- tasavvur edebilmemi kime borçlu olduğumu düşündüğüm zaman, bütün bunları tekrar düşündüğüm zaman, tek bir isim aklıma gelir: Avilalı Tereza - onun tek bir ifşaatındaki sözlerini her gün tekrar ediyordum kendime: “Artık insanlarla değil meleklerle konuşmalısın.”