Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
"Avrupa - Merkezci ya da batıcı ve Amerikan emperyalizme -müstemlekeye hayır diyecek halk kitlelerinin aynı kitle içinden çıkacak görünüyor. Bizim mahalle de, büyük oranda halkın belli kesimleri hariç zulmün her türlüsünü red edenler sessiz/pasif bir dur deyişe devam ediyor. Kendini İslam'a nispet eden yönetimler ise kolonyalist şiddet ve mülksüzleştirme karşısında bağlı oldukları barbar dünya değerlerinin barışı zulmün yerine ikame etmesi gerektiğini sanarak kendini kandırıyor.
Bazı avrupa ülkelerinde marketler, “Tüketicileri Yanıltan” firmaların mallarını satmayarak ifşa ediyor..! 👉Ülkemizdede gramajdan çalarak gizli zam yapıp tüketicileri kandıran firmalar; ifşa edilsin.. Aynı bazı avrupa ülkelerindeki marketlerin yaptığı gibi…!
Reklam
520 syf.
5/10 puan verdi
·
6 günde okudu
Spoiler
Orhan Pamuk'un okuduğum ilk kitabıydı. Sanırım son da olacak. Olay akışı üzerinde durmayacak, karakterler üzerine yazacağım. Kitapta olayların etrafında döndüğü üç ana karakter mevcut: Kemal, Füsun ve Sibel. Bu karakterleri diğerlerine nispeten daha iyi tanıyoruz. Kemal otuz yaşında, üst sınıfa mensup, eğitimli -her ne kadar yaptıklarıyla tezat oluştursa da- bir karakter. Sibel de yine Kemal ile aynı sosyal sınıfa mensup. Füsun ise bu iki karaktere zıt olarak, alt tabakadan, lise düzeyi eğitime sahip, pek de zeki olmayan bir kız fakat güzel. Kemal Sibel ile nişanlı. Füsun Kemal'in uzaktan bir akrabası. Kemal'in Füsun'da gerçekten ne bulduğunu, neden sekiz yıl boyunca onurunu hiçe sayarak onun peşinde dolaştığını, Füsun'un bir hiç uğruna intiharından sonra onun için müze yaptırdığını ve daha nicesini asla anlamayacağım. Füsun'un güzel olduğu kitapta gözümüze sokuluyor fakat başka herhangi bir meziyeti göze çarpmıyor. Kemal'i sevdiğini de düşünmüyorum. Olur da Kemal kocasının senaryosuna para yatırır, kendisini de artist yapar diye sekiz yıl boyunca Kemal'in etrafında dolaşmasına izin verdi. Kemal apaçık şekilde kullanıldı, işinden ve arkadaş ortamından soyutlandı. Füsun ise eşinden boşanıp Kemal ile evleneceğinde bile pek çok şey talep etti: düğünün Hilton'da olması, Avrupa gezisi... Kemal ve Füsun karakterini pek gerçekçi bulamadım. Bir başka mesele de bazı konuların bıktıracak derecede tekrarlanması idi: bekaret, Avrupailik, medenilik, çağdaşlık, sevişmek... Bu ve buna benzer birkaç kelime ile "Masumiyet Müzesi" özeti yapmak mümkün sanıyorum.
Masumiyet Müzesi
Masumiyet MüzesiOrhan Pamuk · Yapı Kredi Yayınları · 202241,2bin okunma
İttihad-ı islamın Avrupa'da yankılanan ayak seslerini duyar gibiyiz.
Mavi kelebeğin Hikâyesi
1995, Srebrenitsa'da Avrupa'nın göbeğinde, herkesin gözü önünde Sırplar 312 bin Bosnalı Müslümanı öldürdüler. Gizli toplu mezarlara gömdüler, bulunması neredeyse imkânsız. Ara tara toplu mezarlar bulunamazken, bir anda ormanların belli bölgelerinde mavi kelebekler ortaya çıktı. Onların toplandığı bölgeleri kazdıklarında toplu mezarlara ulaştılar. 370 toplu mezar. Sonradan mezarlıklarda kendiliğinden "Artemisia Vulgaris" yani "Misk Otu diye bir çiçeğin yetiştiğini ve mavi kelebeğin sadece bu otla beslendiğini öğrendiler. Mavi kelebek Bosnalılar için bu katliamın sembolü.
Reklam
Avrupa'ya hâkim olan bazı yanlış fikirler var, bunlar otoriter rejimlerin ideolojilerinden daha tehlikeli. Bu yanlış fikirlerin başında milliyetler prensibi geliyor. Milletleri içinden çıkılmaz zorluklarla baş başa bırakan, savaşları meşrulaştırmak için kullanılan bir prensip... Olası tehlikeler Orta Avrupa'dan çıkacaktır Proudhon'a göre, çünkü Orta ve Doğu Avrupa'da, "en az on, on iki kadar bölge var ki aralarında kabul edilebilir bir sınır çizmek, halkı tek bir milletten oluşan bir devlet kurmak mümkün değil..."¹
Sayfa 404 - İletişim Yayınları, 10. Baskı
Avrupa'nın dramı şudur: kendini hiçbir zaman sevdirememesi
Nizâmiye'den yetişen Sünnî mutasavvıflar Yesevilik, Bektaşîlik, Nakşibendilik gibi Türk tarikatlarının kurulmasında görev almışlardır. Bu vesile ile Horasan, Mâverâünnehir ve Türkistan yöresinin sûfîler vasıtasıyla İslâmlaşması kolaylaşmış, medreselerin ve kitabî bilgilerin ulaşamadığı yerlere İslâm, bu sûfîler vasıtasıyla yayılmıştır. Nizâmiye medreseleri sadece İslâm âlemine tesir etmekle kalmamış, Avrupa üniversitelerinin kuruluşuna da örnek olmuşlardır. Avrupa'nın ilk üniversiteleri olan Oxford ve Cambridge üniversiteleri yapı ve ders programları itibarı ile nizâmiyeler taklit edilerek kurulmuşlardır. Nizâmiyelerin ünlü müderrisleri Cüveyni, Gazâlî, Ebü İshak eş- Şirâzi gibi âlimlerin fikirleriyle İslâm âlemi manevi teceddüt devresine girmiş, bu âlimlerin fikirlerinden etkilenen Avrupalı düşünürler (Saint Thomas, Pascal vb.) Batı âleminde yeni yorumlar getirmişlerdir. Bu manada Rönesans ve reform hareketlerinin temelinde Nizâmiye medreselerinin katkısı olmuştur.
Sayfa 364Kitabı okudu
..., 1363'te Osmanlı Beyliği ile anlaşma yoluna gitti. Bizans, yapılan anlaşmayla Osmanlılar'ın Avrupa fetihlerini tanıdı.
Sayfa 26
Reklam
Sadece Avrupa değil medeni (!) dünyada Filistin'de yaşananlar karşısında üç maymunu oynuyordu. Yeni dünya sistemi inşa edilirken hak, hukuk, demokrasi, değerler sistemi, halkların özgürlüğü ve benzeri söylemler havada uçuşuyordu. Ancak bunların yolu Filistin'e uğramıyordu. Filistin, dünya elitleri tarafından Yahudilere kurbanlık olarak sunulmuş, Yahudiler de ellerinden geleni ardına koymuyorlardı.
Safevi şahı ile Osmanlılar arasındaki ezeli rekabet, Kanuni'yi hayatı boyunca Doğu ve Batı'daki topraklarında savaşmaya itti: İranlılar imparatorluğun sınırları için büyük bir tehlike arz ediyorlardı. Sultan pek çok defa batıdaki teşebbüslerini doğuda baş gösteren ayaklanmalar ve doğrudan açılan savaşlar yüzünden ertelemek zorunda kalmıştı. Hepsinin başrolünde İran şahı vardı. Doğudaki durumu sağlama almadan batıya yönelemiyor, barış sağlanmadan ya da savaş kesin bir zaferle mühürlenmeden diğer sınıra doğru ilerleyemiyordu. Ferdinand'ın Kanuni'ye gönderdiği elçisi Ogier Busbecq'in içinde bulunduğu durum da konuya ilişkin bir örnek teşkil ediyordu. Eğer Ferdinand Safevilerle bir anlaşmaya girecek olursa, Osmanlılarla yapacakları ateşkes çok kısa süreli olacaktı. Bir kardinalin Şarlken'e söylediği gibi, İran faktörü Avrupa'nın cankurtaranı olmuştu. Kardinal, eğer Tanrı İran Şahı Tahmasb gibi bir düşman göndermeseydi, Avrupa ve Hıristiyanlık âleminin mahvolacağını söylüyordu.
Çin'de afyon kaçakçılığı; Japonya da silah ticareti; Afrika'da köle ticareti: Daha sonra alçalmış ve şiddete yönelmiş olmakla suçlanan bu halkların çöküşünde Avrupa devletlerinin sorumlulukları aransa ve bir bilanço çıkarmak gerekse, Avrupanın suçlarının yığıldığı kefe kaçınılmaz bir biçimde çok daha ağır basar.
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.