SENSİZLİĞİN SESSİZLİĞİ Ne güneş ısıtır günü, ne ay aydınlatır geceyi, Her türküde yanık bir sevda kokusu tüter, Mecnun'un aşkı çölde, Ferhat'ın umudu daglarda, Hasret ise Züleyha'nın gözyaşında, Özgürlük parmaklıklar ardına esir, Dostluk mahkumun düş kaygısında, Gelinin kınalı ellerinde yar yazgısı, Al yazmasinda kader düğümü, İçime sığınan uslanmış çocuk gülüşü, Kuş kanadında emanet özlemler ile, Gönlümde hesapsız bir buz kesiği ile, Yine bir güneş batarken yalnızlığıma; Dilimde eksik bir ayrılık şiiri, İçim  ise büsbütün sensizlik ülkesi, Ve ben yaşanmamış masalıma dönerdim, Kimliksiz eski sevdama...                             İbrahim ÇINARDAL
Onurlu Orospu
Sahiden çok yorulmuştum çünkü para karşılığında fiziksel güç ve zamanımı satmıştım yani orospuluktan çok ta bir farkım yoktu. Fakat birileri çalışmanın kutsal olduğunu inandırmış ordan paçayı kurtarmaya çalışıyoruz, ama kim,nasıl ne şartlarla çalıştığını sorgulamıyoruz ve onurlu orospu olarak nitelendiriyoruz kendimizi, zaten insan onuru hariç her şey kutsal olmuş bu devirde. İçimdeki gurur utanma sen ekmeğini kazanıyorsun her ne kadar söylese de adalet duygum bunu müsaade etmiyor Neden mi? Ciğeri peş kuruş etmeyen insansı varlıklarla uğraşıyorum, "leş gibi kokar ama parası temizdir" derdi bizim patron, ona hizmet zorunluluğum varmış. Çalışırken "kapitalizm dindir" söylemini daha net kavrayabildim bu yüzden diyorum Nietzsche yanılmıştır. " Tanrı ölmedi biz onu öldürmedik" biz onu "parayı dönüştürdük" böylece samimiyetimiz daha artmış oldu Tanrı ile. Street Of Shame (1956) filminde bir sahne var çocuk ergenlik çağına gelince geneleve gidiyor ve annesiyle karşılaşıyor çünkü Tanrı (para) başka seçenek bırakmamış... Ay işçiler ve ekmeğiniz peşinde koşanlar kendinizi bir tanrı bulun, bu sistemin Tanrısı sizi unutmuş, sizi orospuluktan başka seçenek bırakmamış... Safi Ekim/ İstanbul
Reklam
—Bayım oraya değil, buraya oturmalısınız! —Sahi mi? Orası henüz ilk kez yitirenlerin yeri değil mi? — Affedersiniz kaç olmuştu? — Sadece üç terk edilmişliğim var, yola çıkmadıklarımı saymıyorum bile... —Anlıyorum, yine de hatırlatmak isterim, yüzünüz epey parlak, alnınızda ise hiç çizgi yok. — Çocuk, düşleri parça parça olan birinin yüzü ay gibi parlasa ne olur? Hadi, aç da tünesin karanlığına yüreğim.
Eğer ölürsem Almanyada..
Eğer benim için ağlayan biri varsa baş ucumda Eğer ölürsem buralarda Vasiyetimdir beni götürsünler doğduğum topraklara [Angara] Beni köyümün yağmurlarında yıkasınlar Baş ucumda biten yediverenleri ah aşıklar koklasınlar Yaz henüz gelmişti ben ayrıldığımda Kaç vakit oldu kaç ay kaç yıl kaç asır evimden ayrı A benim ruhumun teri memleketim Dünyayı verseler değişmem çayırındaki bir çiğ tanesine Meğer gurbet dediğin mahpuslukmuş güneşli avlularda yaşanırmış öylesine Dönüşümde ne bulurum bilemem Bildiğim döneceğim ey verilmiş sözüm edilmiş yeminim elbet bir gün döneceğim Yıl kaç olur hangi mevsim bilemem Elimde takvim yapraklarından güller gözümde bir çocuk saçlarımda kar Bunca acıyı boşa çekmez hiç kimse ve bunca ölümden kolay dönülmez bu kadar sevmeyince...
yanına bir dahaki varışımda, benden hoşlanmayacağını biliyorum. ruhumun hangi kenarına baksan kara, çirkin bir ben tanıyorsun. ben yapmıştım, bile, isteye, o an farkına varmadım. ama ben yaptım.
Geri199
1.000 öğeden 991 ile 1.000 arasındakiler gösteriliyor.