330 syf.
7/10 puan verdi
Kitap, iklim değişikliğinin kavurucu sıcaklara neden olduğu ve insanların güneş kaskı ve soğutucu ünitesi olmadan dışarı çıkamadıkları bir gelecekte geçiyor. Aşırı nüfuslu insan topluluğu, Birleşmiş Milletler'in öncülüğünde şartların çok kötü olduğu Mars ve Ay gibi gezegenlerde koloniler kurmuş. Buraya gitmek zorunda kalan insanlar gerçeklikten kaçışı, yasal olmayan Can-D isimli uyuşturucuyla rüyalar görerek sağlıyorlar. New York merkezli Perky Pat (P. P. Layouts) Can-D'in tekelini elinde bulunduran bir şirket ve gelecek görücüleri sayesinde ileride moda olacak şeyleri önceden tahmin edebiliyorlar. Kitabın kahramanlarından Leo Bulero bu şirketin evrim geçirmiş yöneticisi ve Barney Mayerson da şirketteki moda görücülerinden biri. Her şey bu iki kişi için, Palmer Eldritch isimli sanayicinin yıldızlararası yolculuk dönüşü Chew-Z isimli yeni bir uyuşturucu getirmesiyle değişiyor ve Eldritch ve Bulero-Mayerson arasında bir nüfuz savaşı başlıyor. Rüya içinde rüya, insanın evrimleşmesi, tanrı, uyuşturucu gibi kavramlar kitap içinde yer yer sorgulanıyor. Global ısınma kavramına kitap içinde daha fazla değinilebilir ve olayların gidişatı içinde yer verilebilirdi diye düşünüyorum. Bunların dışında, PKD severlerin kaçırmaması gereken kitaplardan biri. Ayrıca, kitabı okurken Inception isimli filmin aklınıza gelmesi de çok olası.
Palmer Eldrictch'in 3 Stigmatası
Palmer Eldrictch'in 3 StigmatasıPhilip K. Dick · Altıkırkbeş Yayınları · 201332 okunma
Şehzade Mustafa (1515, Manisa - 6 Ekim 1553, Konya)
ŞEHZADE MUSTAFA MERSİYESİ I. Meded meded bu cihânûn yıkıldı bir yanı Ecel Celâlîleri aldı Mustafâ Han’ı İmdat! Eyvahlar olsun! Bu cihanın bir yanı yıkıldı;
Reklam
HER GÜN SENİNLE Güzel olan Her günü seninle tekrar tekrar yaşamak Erimek yarını olmayan zamanlarda Durdurmak bir yerde bütün saatleri Bütün kuralları kırıp parçalamak Sonra varmak o yerlere Mevsimlere dur demek Kar yağarken çiçek açtırmak ağaçlara Güneşi bir akşam saatinde tutup bırakmamak Sonra doldurmak ay ışığını
Yaşadığınız her an, hayattan eksilmiş, harcanmış bir andır. Ömrünüzün her günkü işi, ölüm binasını kurmaktır. Hayatın içinde iken ölümün de içindesiniz, çünkü hayattan çıkınca ölümden de çıkmış oluyorsunuz. Yahut şöyle diyelim isterseniz; hayattan sonra ölümdesiniz, ama hayatta iken ölmektesiniz. Ölümün, ölmekte olana ettiği ise, ölmüş olana ettiğinden daha acı, daha derin, daha can yakıcıdır. Hayattan edeceğiniz kârı ettiyseniz, doya doya yaşadıysanız, güle güle gidin. “Niçin hayat sofrasından, karnı doymuş bir davetli gibi kalkıp gidemiyorsun? Niçin günlerine, yine sefalet içinde yaşanacak, yine boşuna geçip gidecek daha başka günler katmak istiyorsun? Lucretius.” Hayat kendiliğinden ne iyi ne fenadır, ona iyiliği ve fenalığı katan sizsiniz. Bir gün yaşadıysanız her şeyi görmüş sayılırsınız. Bir gün bütün günlerin eşidir. Başka bir gündüz, başka bir gece yoktur. Atalarınızın gördüğü, torunlarınızın göreceği hep bu güneş, bu ay, bu yıldızlar, bu düzendir.
Ölüm ÜzerineKitabı okudu
Yani görünüşte insan küçük, fakat taşıdığı mana öyle büyüktür ki, kainatın meyvesi, en mükemmel sanatı, en şerefli mahluku... Her şey ona yönelmiş, ona koşturuluyor. Her birimiz diyebiliriz ki, o güneş benim için doğdu, beni ısıtıyor. Yıldızlar ve ay, benim gecemi aydınlatan kandillerim. Dünya kadar geniş bir sofra kurulmuş bana... Her şey bana has, bana özel. Oysa hayvanlar öyle mi? Gerçi hayvanlara da, bitkilere de özel sofralar kurulmuş, fakat benimki kadar geniş ve özel değil. Onlar sayılı birkaç rızıkla beslenirken, benim soframda sayısız çeşit çeşit nimetler, ihsanlar, lütuflar... Ve bu dünya kadar geniş soframa, her bahar taze taze, demet demet çiçekler özenle yerleştirilmiş... Ve bütün mahlukat, emrimi tutan hizmetli gibi... Bütün bunları düşününce insan kendini aziz bir misafir gibi hissetmez mi?
Ayçiçeği güneşe âşık olunca gülmekten kırılmış bütün bitkiler. “Güneş gökyüzündeki tahtından bir an bile ayrılmaz. Kudretli ve ulaşılmazdır. Sen kim o kim? Vazgeç bu sevdadan” demişler hep bir ağızdan. ayçiçeği sesini çıkarmamış. Sevdalı gözlerini dikmiş güneşe; bakmış bakmış bakmış. Uzun müddet hiçbir şeyin farkına varmayan güneş, nihayet bir gün, ayçiçeğinin bakışlarını hissetmiş üzerinde. Önce geçici bir heves sanmış, ama zamanla yanıldığını anlamış. Ayçiçeği öyle inatçıymış ki, güne; tahtını nereye taşırsa yılmadan usanmadan o yöne çevirmiş başını. Derken bir öğleden sonra, artık bu takipten bıkan güneş sapsarı gazabıyla kavurmuş ayçiçeğini. Daha simsiyah duman tüterken üzerinde, insanlar akın etmişler olay mahalline. “Yaşasın!” demiş içlerinden biri. “Şimdi ne güzel çitleriz bu aşkı.” Aynı gece televizyon karşısında acıklı bir aşk filmine gözyaşı dökerken, çitlemişler ay çiçeklerini.
Reklam
1,000 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.