Müptela
Ortalık sidik kokuyordu. Burnuyla havayı koklaya koklaya izini sürdü kokunun ve buldu. Oturduğu bankta arada bir burnuna gelen kesif sidik kokusunun kaynağı kendi pantolonuydu. Bir saat kadar önce diplerinde keskin, gözleri acıtan bir amonyak kokusu olan tarihi sur duvarına hacet giderirken duyduğu ayak seslerinden irkilmiş, hemen
Olağanüstü sıcak bir yaz gecesi
ilk aşk gibi hararetli ve
her defasında zor nefes alışveriş,
bir öncekine nazaran.
Alınlara giden eller ıslanıyor yoğun nemden.
Ağustos böcekleri belli belirsiz uçuşuyorlar
sokak lambalarına bir mânâ katıyor hareketleri ve
küçük çocuklar koşuşuyorlar şimdilerde sokarlarda,
attıkları her adımda okulların tatil olması kutlar gibi bir hâlleri var , biraz da umursamazlık hâkim tavırlarına.
Gençler söğüt ağacının altında toplaşmışlar yine, ellerinde kola ve çekirdek
Bir şeylerden bahsederken gülüşüyorlar.
Kimi zamanda birbirlerini itip çekiştiriyorlar.
Tüm bunlar olmasaydı şimdi,
düşünmek vardı serde seni.
Coğrafyanın her bir köşesini
yalın ayak dolaşmak...
Ve gözlerimi mühürler de gözlerine
derinliklerinden semaya yükselirken
bir göz açıp kapama mesafesinde,
birbirimizin olurduk belki de...
J.Osterman 11.02.2022
...Dans edenlerin temposuna ayak uyduramıyordu. Kenarda durmaya karar verdi ve güzel gelini görebileceği noktaya yerleşti. Yaşlıların, ritmik hareketleri nasıl bu kadar kesintisiz sürdürebildiklerini merak etti...
Dans... Kollar ve bacaklar, beller ve omuzlar mükemmel ir armonide işliyor. Konuşma şekilleri, hareketleri, dansa kaldırdıklarının bakışları, dünyevi sorunların çok üstünde. Gençler çok sevimli. İnan bana kalbini ısıtan bir müzik varken başkasını bulmak gibisi yoktur. Eller birlikte kenetlendi, ayak diğer ayağı hisseder. Onu takip eder, gideceği yerin önemi yoktur. Çünkü şimdiden sonra her bir sallanma ve dönüşte uçacaklarına inanırlar. Kim bilir, belki de uçarlar...
Karhozat
Yürüyorum…
Vedalaşmadan gitmenin yelkenini içimin şu köşesine minber tayin ederek kaçıyorum buradan. İki yakamı bir araya getiren düğmemi arar iken bacaklarıma inen dermanı selamlamıyorum. Bir durup bakmanın yetim kalmış başını okşayacak bu elleri, yok yere kökünden kesmiş olduğumu bildiğim halde bu yokluğa ampute süsü veriyorum çağa sitem eden
KATEGORİLENDİRME AŞAMASI DEVAM EDEN HER KONUDAN KİTAPLARIN OLDUĞU UYGULAMA PROJESİ KAPSAMINDAKİ KİTAP-DERGİ-MAKALE LİSTEM. LÜTFEN PAYLAŞIP, YORUM YAPIP, MESAJ ATIP DESTEK OLUNUZ!!!
LÜTFEN YARDIM İÇİN, İSTİFADE İÇİN, GELİŞİM İÇİN PAYLAŞINIZ!!!
ŞU KİTABI UNUTMUŞSUN, EKLE diye yorumlar yapınız, öneriniz ve kategorisini belirtiniz. Kitabın
İçime doğdu sanki bu kadar güzel bir şeyle karşılaşacağım. ‘Budala’yı okurken aldığım zevki aldım okurken Oblomov’u. Oblomovluk, Oblomovluğu bilmeyen birine tam olarak böyle açıklanabilirdi. O kadar akıp gitti ki ‘dur’ diyemedim oblomov ile Ştoltz öyle güzel karşılaştırılmıştı. Öyle zıtlardı. Oblomovlu cümlelerde zaman kağnı gibi ilerlerken
Demek paranın her kötülüğün kaynağı olduğunu düşünüyorsunuz,” dedi Francisco d’Anconia. “Peki, paranın kökünün ne olduğunu hiç sorguladınız mı? Para bir mübadele aracıdır. Ortada değiş tokuş edilecek ürünler, onları üretecek insanlar olmazsa, para da var olamaz. Para aslında, birbiriyle iş yapmak isteyen insanların, değere karşı değer verme
Caddede insanlar, karıncalar gibi, telâşla birbirlerine çarparak oraya buraya gidiyorlardı. Yüzlerce insan, binlerce insan… çoğu ne kadar önemsiz, ne kadar silik. İçlerinden biri Selim olamaz mıydı? Milyonların içinde sadece bir Selim. Kime zararı dokunur bunun? Hepsinin eli, ayağı, başı var… Selim gibi. Ne olur bu kadar el, ayak, baş bir araya gelse de sadece bir tanecik Selim çıkarsalar aralarından; ne olur bir tane Selim olsa. Elimi sallar çağırırım: koca budala, derim, nereye gidiyorsun gene dalgın dalgın? Olmaz. olamaz! Yok olamaz insan. Hareketleri, gülüşü, birlikte yaptıklarımız: nereye gitti hepsi? Lavoisier kanunu var: hiçbir şey yok olamaz durup dururken. Kanun, adamdan hesap sorar; nereye gitti, diye. Başka kanunlar da var diyorlar. Lavoisier kanununda toplam ağırlık sabit kalırmış. Peki Selimlik? Onu nasıl tartacaksınız? Neden kimse üzerine alınmıyor bu özelliği? O halde haksızsınız. Bu kadar insan bir araya gelip bir Selim olamıyorsunuz. Gülümsedi. İnsanlar, insanlar… onu da gördük.
Gençlik yıllarımda beni tanıyanlar takıntılı bir hasta gibi aynı kitapları tutulmuşçasına dönüp dönüp okuduğumu bilir. Nurettin Topçu’nun, rengarenk kapaklı Dergâh baskısı kitaplarıdır bunlar. İlk okuduğum kitabıysa, Yarınki Türkiye. “Yarınki Türkiye’nin kurucuları, yaşama zevkini bırakıp yaşatma aşkına gönül verecek, sabırlı ve azimli, lakin