Albert Camus'nün 1957 Nobel Ödülleri'nde yaptığı konuşma:
İster tanınmamış olsun, ister gelip geçici bir şöhrete sahip, ister tiranların demir yumruğu altında ezilirken, ister kendini özgürce ifade ederken yazar hayatın her koşulunda ona hakkını teslim edecek insanların kalplerine değebilir. Fakat tek bir şartla; yazar, becerilerinin sınırları dahilinde yaptığı işin yüce bir iş olmasını sağlayan şu iki
Sevgili Bilge, bana bir mektup yazmış olsaydın, ben de sana cevap vermiş olsaydım. Ya da son buluşmamızda büyük bir fırtına kopmuş olsaydı aramızda ve birçok söz yarım kalsaydı, birçok mesele çözüme bağlanamadan büyük bir öfke ve şiddet içinde ayrılmış olsaydık da yazmak, anlatmak, birbirini seven iki insan olarak konuşmak kaçınılmaz olsaydı.
Reklam
Sıcak geçmesi yüzünden rahatsızım ama yine de buğünü yad etmek adına zorlada olsa bu yazıyı yazmak istedim. Ben bu hayatta çok güzel babalar tanıdım. Ayakta alkışladığım takdir ettiğim. Evlatlarına karşı belki çoğu anneden daha yoğun hissettiği hislerle çocuklarına karşı merhamet, şefkat, vicdan duygularıyla babalık sorumluluğunu elinden geldiği kadarıyla layıkıyla yerine getiren. Ben ne babalar gördüm; kızını doğumhanenin dışında beklerken kızı için, o anki duygularla şiir yazan o şiiriyle beni ağlatan... 🥺 Ben ne babalar gördüm ; Kazada kaybetmiş eşinin acısını yüreğine gömüp bulunduğu şehri öksüz kalan 3 çocuğuyla terkedip ablasının bulunduğu uzak bir şehre taşınıp yeniden farklı bir hayatla hayata tutunan. Yumurtacılık yaparak öksüz kalan 3 çocuğunu kendisi büyütüp okutan onları en güzel meslek sahibi olmalarına destek veren, kendi ayakları üzerine basmayı sağlayan. 🤲🥺 Ben ne babalar gördüm ; Kendi üç beş kuruş kazandığı parayı iktisatlı biçimde harcayıp, yemeden içmeden tatillerden lüksten kaçınarak çocuklarım da ev sahibi olsun diye kendinden fedakarlık eden.🥺 Ben ne babalar gördüm ; eşinsiz ve çocuklarınsız dışarıda, ne bir lokanta bilen nede onlarsız başka yerde bir lokma yiyebilen. O kadar çok bildiğim gördüğüm örnekler çok ki burada saymakla bitiremiyeceğim. 🥺 Öncelikle eşimin ve bütün baba gibi babaların baba adaylarının babalar günü kutlu olsun 🤲🌹🥰 gl_cn
Dünyada en nefret ettiğim binalar.. Huzurevleri(?)
( beş senedir huzur evinde yaşayan yaşlı bir annemizin kaleminden) Buz gibi odalarla dolu kocaman binalar diktiler ülkeme. İçine ömürlerinin son demlerinde olan anneleri, babaları doldurdular. Adına huzur evi dediler. Oysa huzur hiç uğramadı oraya. Eskiden yaşlılarımızı kapatmazdık başka yerlere. Onların yüzü suyu hürmetine belalar def oluyor der,
Bana tuhaf gelmedi :)))
Agatha Christie
Agatha Christie
küvette yazıyor ve yazarken elma yiyormuş. ●
Charles Dickens
Charles Dickens
yazarken yönünü hep kuzeye bakacak şekilde ayarlıyormuş. ●
Maya Angelou
Maya Angelou
otel odasında yazıyormuş. ●
Gabriel Garcia Marquez
Gabriel Garcia Marquez
yazmadan önce gazete haberleri okuyormuş. ●
Virginia Woolf
Virginia Woolf
ayakta yazıyormuş. ●
John Steinbeck
John Steinbeck
’in yazmak için iki düzine bilenmiş kaleme ihtiyacı varmış. ●
Isabel Allende
Isabel Allende
kitaplarını yazmaya yılın aynı günü başlıyormuş. ●
Haruki Murakami
Haruki Murakami
yazmak için her sabah koşuyormuş. ●
Patricia Highsmith
Patricia Highsmith
bir sürü yumurta ve domuz pastırması yiyormuş. ●
Dr. Seuss
Dr. Seuss
yaratıcı bir şekilde engellendiğinde şapka takıyormuş.
Sevin Seydi'nin Sayın Atay'ın kurmaca dünyasına etkisi.
Sevin Seydi'nin 1970'de Londra yolculuklarıyla başlayan kopuşunun Oğuz Atay'ı yoğun bir yalnızlık yaşantısına ittiği kesindir. 1974'te evleneceği Pakize Kutlu ile birlikteliğine değin yakın çevrenin çizdiği Oğuz Atay resmi yalnızlık ve mutsuzluğun renklerini taşır. 25 Nisan 1970 tarihinde yazmaya başladığı günlüğü, yitirmiş olduğu bu en iyi
Reklam
136 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.