Eskiden dinlediğimiz müzikleri, geçtiğimiz sokakları, büyüdüğümüz evi severiz hepimiz. Çok güzel oldukları için değil, bir iz bıraktığımız için.
Sanırım 35 yaşımıza kadar döküyor, 35'ten sonra da topluyoruz izlerimizi dünyadan.
Ne düşündüysek, kimi sevdiysek, neye üzüldüysek alıp bir hatıraya dönüştürüyoruz. Bir hikaye yazıyoruz. Bize benzeyen ama bizden daha genç ve daha akılsız biri başrolde oynuyor. Gereksiz yere ağlıyor, hatalar yapıyor, büyük kararlar veriyor.
Filmin son sahnesinde aynada kendimizi buluyoruz. Biz tüm bu kaosun, acının, boşu boşuna yaşamanın sonucuyuz. Başka müzikler dinleseydik, başka bir evde büyüseydik, başka sokaklarda başkalarıyla yürüseydik, daha mutlu olsaydık, başka biri olurduk.
O yüzden bizi biz yapan hüzünlü, acılı, berbat şeyler, utançlar, aptallıklar hepsi; bize neden olduğu için hep güzeller.
Herkes İsviçre, Norveç'de falan yaşamak istiyor ama bir İsviçreli veya Norveçli gibi yaşamaya sıcak bakmiyor. Övmeye gelince methiyelerin sonu yok ama iş kendisine düşünce bahaneler bitmiyor. Daha kendi kapısının önünü ve sokağını temiz tutamayan bir halkın avrupa'daki düzene hayran kalması da çok enteresan geliyor bana..
Coğrafya kader falan değil kardeşim, senin genetiğin senin kaderin.
İnsanlığın tarih boyunca yaşadığı en büyük toplumsal problem ebeveyn olmanın kolaylığı. Neredeyse her şey için bir başarı belgesi gerekiyor. Örneğin; araba kullanmak isteyen ehliyet alıyor, öğretmen olmak isteyen sınava girip derece yapıyor, iş yeri açmak isteyen bunun belgesini alıyor. Her konuda bir yeterlilik, bir belge istenirken ebeveyn olmak isteyen insanlar için hiçbir denetleme yok. İlgisiz ebeveynler, sevgisiz büyüyen çocuklar, sırf çocuk yapmak için çocuk yapanlar, eğitimsiz ortamda yetişemeyen evlatlar.. Dünyanın bu kadar çekilmez, kötü bir yer olmasının en büyük nedenlerinden birisi de budur. Düzgün bir eğitim ortamında ne katil ne de hırsız bulabilirsin.
bir insan babasını ne zaman kaybederse o zaman yaşlanır… ama ne zaman bu soruyla karşılaşsam Tarkovsky’nin şu sözü aklıma gelir “İnsan 16 yaşındayken dünyayı değiştireceğini düşünür. 18 olduğunda düşünceleri sert bir kayaya çarpar. 20 yaşına geldiğinde hiçbir şey değiştiremeyeceğini anlar. 25 yaşına geldiğinde ise dünyanın onu değiştirdiğini fark eder. Ve insan 25 yaşında ölür, 75 yaşında gömülür.”
Annem yaşıyor ve yaşlanıyor biliyorum bir gün ölecek...
Ben yaşıyorum ve her gün annemin bir gün öleceğini düşünüyorum...
Annemin her gün tansiyonu çıkıyor beli ağrıyor saçları ağarıyor...
Benim de saçlarım ağarıyor annem gözümün önünde yaşlanıyor...
Dedim ya en şanssız benim kimse beni ipine takmaz
Annem çay getirdi az önce fazla uzaklaşmış olamaz
Ne tuhaf anneler çocukları üzüntüden ölürken bile
Çocukları üzüntüden ölürken bile çay getirmekten vazgeçmiyor ne tuhaf...
Siz bir görseniz annemi ne demek istediğimi anlarsınız
Annem hepinize çay koyar öleceğine inanamazsınız..
Ali Lidar
Hayret, ne kadar şaşılası bir dünyadır, ben kimse ile bir işim yokken işte benim bu zararsızlığım ve kendi kendimle olmalarım başkalarının merakına yol açıyor.
Daha fazlasına sahip olduğunuzda daha mutlu olacağınızı düşünüyor olabilirsiniz ama şunu bilin ki dünyada bir yerlerde kendini bütün isteklerinden arındırmış biri sizden daha mutlu.
' terör devleti, terör örgütü ' yıllardır papağan gibi aynı jargon aynı politik manevralar. Örgüt ve Devletler arası diplomasıde hiçbir geçerliliği olmayan ve sadece halkları uyutmak, gazını almak, kandırmak için kamuoyuna kullanilan bir ifade. Bir yem gibi düşünün, onlar medya yoluyla yemlerini atıyor ve kitlesel olarak ideolojilere göre bu sorgusuz kabul görüp benimseniyor. Hükmedenler, halkların kendisinden olmayanlar için kullandığı bu ifadeyi hem bir nefret aracı olarak kullanabiliyor hemde kendisine duyulan sadakatı , taraftarlığı pekistiriyor. Demokrasi yalanının en önemli enstrümanlarindan birisidir ' Terör ' ..
" Ölüm, bize hep uzaklarda olan, başkalarının ölümüyle ondan bundan duyduğumuz, tv'lerden öğrendiğimiz kötü bir şey gibi gelir. O bize uzak olan ölüm, artık çok yakınımıza kadar gelmiş ve en sevdiğimizi almıştır bu dünyadan. Ateş düştüğü yeri yakar sözünün ne olduğunu işte o zaman anlar insan. Bizi ölümün yolunda yürümek korkutmaz, bizi korkutan sevdiklerimizin önümüzde yürümesi bu yolda.."
KARBON AYAK İZİ
İnsanlığı yürüyen antene çevirme projesi
Bakmak ve görmek. Ne kadar farklı kavramlar değil mi? Elbette anlayabilene. Peki anlamak bir şeyi, ne katar insana. İnsan, insan olmak istemezse artık. Ya da şöyle ifade edeyim daha çarpıcı olur belki. İnsan insanlıktan usanır mı?
Küçüklükten beri telkin edilen bir konu: Uslu olmak. Fakat