“İnsanoğlunu şeytanlarından kurtarırken, kendi şeytanlarımızı yaratmaya karar verdik. Binlerce yıldır yaptığımız genetik müdahalelerin son aşamasına, üstadımız Franklin start verdi. Yirmi dördüncü müdahalemiz yeni başlangıcın sonu olacak, Bay Altındal!” diyerek Juna’nın sağında duran örtüyü kaldırdı.
Aytuğ’un ayağının tutan bu adam, Amerikalı milyarder Eloise Lychgate’di.
“İlginç bir sembol, Bay Altındal!” diyerek Aytuğ’un sağ ayağının üzerindeki, üçgen şekilli, kabarık dağlama izinin üzerinde, orta parmağıyla gezindi.
En çok acı çekenler, serseri kişilerdir, demişti usta casus Benjamin Franklin. Belki de haklıydı, diye düşündü Aytuğ, oturduğu tekerlekli sandalyede, acıdan yorgun düşmüş bedeninin tek bir parçasını bile hissedemiyorken.
Aşk ve romantizm, işsizlerin uğraşı değil, zenginlerin imtiyazıydı, Oscar Wilde’a göre. Aytuğ onun ne demek istediğini, Caux Sarayı’nın olağanüstü gece manzarasında Juna’yı izlerken daha iyi anlıyordu.