Diğer bir Hedonizm taraftarı olan Hegesias ise, hiç kimsenin mutlu
olamayacağını söyler, çünkü ona göre insan vücudu, pek çok ihtiras ve hastalıklarla
doludur, bundan doğan elem ve ıstıraplar, bir çeşit yayılmayla ruha geçerler. Ayrıca
kader, bizim düşünce ve ümitlerimizi boşa çıkarır, öyle ki hayat ile ölüm, eşit olarak
istenilebilecek bir şey olur. Ona göre, mutluluk bir kuruntudur ve imkânsızdır,
mademki yaşamanın gayesi hazdır ve mademki biz bu hazzı ne yaparsak yapalım
elde edemeyeceğiz, şu halde kendimizi öldürmeliyiz. Kötümserlik, ümitsizlik ve
intihar, bu ekolun doğal sonuçlarından sayılır
Mutluluğun din ile temellendirilmesi ise bireyin
ahlâkî yetkinliğine ve Allah ile olan iletişimindeki bütünlük üzerine kurulmuştur.
İnsan bu dünya hayatını din temelli zihniyet yapısıyla buluşturarak yaşar ise diğerdünyada vaat edilmiş mutluluğa ulaşır. Bu dünyada mutlu olmak mümkündür ancak, gerçek mutluluğa âhirette ulaşılır.
Dinin işlevselliği bireysel, toplumsal olmak üzere iki taraflı ele alındığında
kişinin karakter gelişimin de, vicdani besleniminde, zihinsel şemasında ve
tabii ahlaki yapısında çok önemli bir etken olduğu görülmektedir. Yine aynı şekilde, din toplumsal anlamda da huzur ve disiplin kaynağı olarak değerlendirilebilinir.
"İbn Haldun’a göre öğretim metodundaki bozulmanın en
önemli sebeplerinden birisi de, akli ilimlerin ortadan kalkması
ve ilim denilince Arap Dili ve Edebiyatının anlaşılmasıdır."
"Kur’an’ın Arapça inmesindan hareketle dilini ve tarihini terk eden topluluklara tarihte rastlamak mümkündür. Ancak burada mantıksal hata yapılmakta, Kur’an’a atfedilmesi gereken kutsallık, Arapça’ya yapılmaktadır. Hâlbuki Kur’an’ı anlama ve yorumlamada esas olan Arapça’ya olan vukufiyet kadar, yöntem ve usul bilgisidir. Arapça bilindiğinde dinde tek bir anlama ulaşılsaydı, bugün binlerce tefsir, yorum, mezhep ve görüş ortaya çıkmazdı. Dini tercih; dilini terk etmeyi ve bir kavme itaati değil; hak ve hakikate itaati gerektirmektedir."