... Seni evvelâ inkâr ediyor, sonra o boşlukta, o kocaman boşlukta inkâr edilmişin terki gibi garip bir komedyanın bütün küçüklüğünü yüklenerek seni terk ediyorum.
Ettik o kadar ref-i taayyün ki Neşâti
Âyine-i pür-tâb-ı mücellâda nihânız
-Neşati
(Ey Neşati! Ruhumuzun cismimizle olan münasebetini o derece kestik, cismimizi öyle yok edip sade ruh kaldık ki, parlak cilâlı aynada bile görünmez olduk.)
Ettik o kadar ref'-i taayyün ki Neşatî
Ayine-i pür-tâb-ı mücellada nihaniz
Ey Neşati! Kendimizi ruh iklimlerinde öylesine yitirdik ki artık gönlün parlak aynalarında bile görünmez olduk.
"Ettik o kadar ref'-i teayyün ki Neşati
Ayine-i pür-tab-ı mücellada nihanız"
(Maddeden sıyrılıp manaya inkılab etme işini öylesine ileriye götürdük ki, son derece parlak - cilalanmış aynada görünmez olduk.)
Bütün güzelliklerimi yüklemeye çalıltığım, kendimden, kalıcı bir şey, eskimeyen ve tükenmeyen bir şey, sürekli güzelleşen bir şey, bir ışık, bir tanrı yaratmaya çalıştığım halde ortaya sadece eti, kemiği, zaafları ve günahlarıyla bir insan çıktı.