Aşağıdaki liste fobilerin ufak bir kısmına örnektir:
Ablutofobi: yıkanma korkusu
Am bulofobi: yürüme korkusu
Anablefobi: yukarı bakma korkusu
Antrofobi: çiçek korkusu
Asim etrifobi: asimetri korkusu
Atom osofobi: atomik patlama korkusu
Aulofobi: flüt korkusu
Barofobi: yer çekimi korkusu
Bibliyofobi: kitap korkusu
Bolşefobi: Bolşevik
Asıl adı “Kitâb-ı Dede Korkud Alâ Lisân-ı Tâife-i Oğuzân” olan ve “Dede Korkut Hikayeleri” olarak bildiğimiz eserin ‘Mukaddime’ bölümünde Dede Korkut, kadınları dört gruba ayırmaktadır:
“Ozan söyler:
Karılar dört türlüdür;
Birisi solduran sopdur
Birisi dolduran topdur
Birisi evin dayağıdır
Birisi de ne kadar dersen bayağıdır.
SOLDURAN SOP odur
Kitapla arabada eşimi beklerken tesadüfen tanıştık. Bir gün öncesinde arkadaş kitabı arabada unutmuştu.
Öyle karıştırmak için elimi attığımda kendimi 20 li sayfalarda buldum.
Aslında kitap okumayı çok severim ama ilk defa 6-7 aylık uzun bir ara vermiştim tek tük kısa okumaları saymazsak.
Kitapla ilgili konuşmaya gelecek olursak,
Kitap şu an her
Yolumu kaybetmişim eminim. Herkese, her şeye güvenip bir yola çıkmış, sonrasında yolda kaybolmuşum ben. Şimdi vardım farkına. Keşke inanmasaydım yanındayım diyenlerde. Keşke aynaya bakarak en güzel dostuma sarılsaydım. Yaşarken ölümü özlettiler onlar bana. Yanındayım diyip yarı yolda bıraktılar beni. Bir hapse mahkum ettiler beni. Gözyaşlarımı
bazen çok korkuyorum.
ama bu; aslanlarımı açıklamama engel olmuyor
çünkü fena halde yaraşıyor birbirine gece ve balta
ve anneciğim derdi vardı neyin altına giysen olur bir siyah pantolonum şimdi gibi ay!
tekhnem dolu müfsidle!
bu da caddelerden derviş dervişegelmeme mâni değildir
yolları ay bastı mı lambalara koşuyorum ya, bundan
bunun için kent
Uzun süredir kitaplarla arası olmayan bana bu kitap bir kurtarıcı niteliğinde geldi. Gerek sürükleyici olayları gerekse karakterlerin duyguları hemencecik kitabı bitirmek istememe neden oldu. Biraz da hikayeden bahsedeyim. Bir tane annemiz ve onun kızı var ana karakter olarak ama bunlar kitabın en başından beri gün yüzü görmüyor ne yazık ki. Hatta daha en kötü ne olabilir ki diye düşündükçe dahası da oluyor. Bu anne kız kendi çabalarıyla hayatta tutunmaya çalışıyor, bunların hiçbir akrabası da hiçbir zaman yanlarında olmuyor. Karakterlerin en can verici anlardaki diyalogları beni çok etkiledi. Özellikle Binnaz'ın Refet'e güzelliğini görebilmesi için (ki kitapta Refet için güzel değil deniyor) ayna getirmeye çalışması ve aralarında o an geçen konuşmalar cidden çok özeldi. Ben bu kitabı gayet beğendim ve benim için şimdiden özel bir yere geldi. Diyeceklerim bu kadardı teşekkürler.
RefetFatma Aliye Hanım · İş Bankası Kültür Yayınları · 20184,515 okunma
Annelik..bir kadının ömrüne yazılmış borç gibi.
Güzelliğinden, sabrından, dişiliğinden çalmışlar sanki.
Bu öyle bir gelgit ki..Bir yanı aynaya bakmayı bile unutuyorken,bir yanı size ayna oluyor..
ANNE; Dört harf bir kelime ..bir cümle olamamışken ne de çok yer kaplıyor değil mi?..
Kendisi de bir anne olan psikolog Tuğba Korkmaz'ın dediği gibi, " Anne olunca, insanın bütün travmaları, kompleksleri, zaafları, geçmiş kırıklıkları ayna gibi karşısına çıkıyor."
Narsist bir anne oğlundan daha çok kızını ayrı bir birey olarak değil, kendinin bir yansıması ve uzantısı olarak görme eğilimindedir. Kızına dünyaya ve çevresindekilere karşı tıpkı annesinin yaklaştığı gibi yaklaşması ve annesi gibi tepki vermesi konusunda baskı kurar.
Okumaya geç kaldığım için utandığım (bu yüzden erteledikçe ertelediğim) ve ölmeden önce okuduğum için şuanda çok mutlu olduğum Suç ve Ceza üzerine hissettiklerimi aktarabilmem mümkün değil.Bu kitap üzerine inceleme yapmakta haddime değil,sadece hissettiklerimin aktarabileceğim kadarını aktarmak istiyorum.Dönüp baktığımda tekrar hissedebilme