Fakat emzirme yalnızca ciğerleri çalıştıran bir işlem değildir. Emzirme yakından dokunmayı içerir. Bebeğin anneden uzaklaştığı dönemlerde neler olabileceği geçen yüzyılda yaşanan olaylarda açık bir biçimde ortaya çıkmıştı. Sanayi Devrimi sırasında bebek ölümleri ürkütücü bir düzeye tırmandı. On dokuzuncu yüzyılda doğan bebeklerin yarısından fazlası marasmus diye gizemli bir adla anılan, kendisi de bir o kadar gizemli bir hastalıktan dolayı ölüyordu. Hekimler bu hastalığı yalnızca "vücudun telef olması" olarak tanımlayabiliyordu. Bazı yetimhanelerde bebeklerin neredeyse yüzde yüzü ölmüştü. Yine de doktorlar bu hastalığın nedenini anlayamıyordu, hastalığa verilen tuhaf isim de buradan kaynaklanmaktaydı. Sonunda tamamen bir rastlantı eseri bir açıklama bulundu. Bebeği annesinden ayırmanın getirebileceği korkunç sonuçlar araştıran Jeremy Rifkin, tıp tarihinin bu önemli sayfasını şöyle özetliyor: Bu ölümcül hastalığın gizemi Birinci Dünya Savaşı'ndan hemen önce Bostonlu bir hekim olan Fritz Talbot'un Düsseldorf'da çocuk hastanesini ziyaretiyle çözüldü. Amerikalı hekimin gözüne kucağında hasta bir bebeği tutan iriyarı bir kadın çarpar ve bu kadının koğuşta ne aradığını sorar. Şöyle bir yanıt alır: "Ha, bu bizim Anna.Tıbbi olarak bir bebek için yapabileceğimiz bir şey kalmadığında bebeği Anna'ya devrederiz, o her zaman bebeği iyileştirmeyi başarır."
Ardımda kırık bir ayna
Üvey anneleri hayatımın.
Batsın diye güneşe tempo tutan o kız çocuğu...
Evden kaçışımın pembe spor ayakkabıları vardı.
Hüzün neydi sanki o zaman
Artık kullanılmayan dikiş makinesi annemden kalma.
Ölüm neydi sanki o zaman
Bir önseziden başka.
Evden kaçabilirsin çocuk, ama kaderden asla!
Babam
Çıkarılmış bir adam bütün fotoğraflardan
Kader neydi sanki o zaman,
Masada açık unutulmuş
Turuncu kulaklı bir makastan başka.
Bir Adam Girdi Şehre Koşarak/Tarık Tufan
"Biz her şeye, esirgeyen ve bağışlayan, çokça esirgeyen ve çokça bağışlayan, hep esirgeyen ve hep bağışlayan Rabbin adıyla başlayan adamlarız Anna."
Günler önce dinlediğim Tarık Tufan şiiri,işte tamda bu cümlelerle başlıyordu ve ben dönüp dönüp tekrar dinledim.Kopmak mümkün olmadı satırlardan ve
Kitap puanını gerçekten hak ediyor. İlk defa bizim memleketimize bu kadar güzel ayna tutan bir kitap okudum sanırım. Bu kitap sadece bir çocuk kitabı da değil bence bir yetişkin kitabı da. Ben oldukça beğendiöm ve öneririm. Hayatımda bazı şeyleri sorgulamam neden oldu. İtiraf etmeliyim ki hayata bir tarla çalışanının, bir emekçinin oğlunun gözünden bakmak hiç aklıma gelmemişti.
Esirlerin salıverilmesinden sonra Tiflis'te çıkan Kafkas adlı gazetede, avulda geçirdikleri esaret günlerinin hikayesi yayınlandı. Gazetenin yazdığına göre "ilk akşam, tanışmayla geçti." Bu denli dehşet verici bir akşamı, sosyal kaynaşma çağrışımı yapan bir ifadeyle tarif etmeleri ilginç. Fakat Şamil, daha ilk günden esirlere