Hafiften gün ağarırken kalktım, kıyıdan kıyıdan köye doğru hızlı adımlarla yürümeye başladım; kalbim uçuyordu. Bu kadar sevinci hayatımda pek seyrek tatmışımdır. Bu sevinç değil, yüksek, saçma ve hak edilmemiş bir keyifti. Yalnız hak edilmemiş değildi, aynı zamanda bütün haklılıklara da karşıttı. Bütün paramı yitirmiştim. İşçiler, hava yolu, vagonlar... Taşıma için küçük bir liman da yapmıştık, ama şimdi taşıyacağımız bir şey yoktu, elden gitmişti. Tam bu anda beklenmedik bir kurtuluş duyuyordum. Sanki, gereksinmenin sert ve aldatılması olanaksız kafatasının içinde, küçük bir köşede oynayan özgürlüğü bulmuş, onunla birlikte oynamaktaydım. Her işimiz ters gittiği zaman, ruhumuzun karşı koyuşu ve değeri olup olmadığını denememiz ne mutlu şeydir! İnsan; görünmez, sonsuz kuvveti olan bir düşmanın –buna bazıları Tanrı, bazıları da Şeytan der– bizi yıkmak için saldırdığını, fakat bizim ayakta durduğumuzu sanır. Böylece de, içten her yenişimde, dıştan yenilmiş olsak bile, gerçek insan, söylenmeyen bir gurur ve sevinç duyar; dış mutsuzluk, daha yüksek, daha güç bir mutluluk halini alır.
24. BölümKitabı okudu
Burada utandırıcı başka bir şey daha oldu. Orada beni soğukluğu bırakıp konuşmak zorunda bırakan şey, yalnız zekâmı göstererek övünmek isteği gibi iğrenç bir duygu değildi, bu aynı zamanda birisine “yaltaklanmak” isteğiydi. Beni iyi bir insan sanarak kucaklarını açmalarını bekliyordum. Bu ve bunun gibi şeyler benim için çok büyük bir utançtı. Böyle bir şeyin bende bulunduğunu zaten çoktan beri duyuyordum. Bu da bunca yıl tek başıma yaşadığım yalnızlık köşemde başlamıştı. Ama bunun için yine de pişmanlık duymuyordum. İnsanların arasında, elden geldiği kadar somurtkan durmam gerektiğini biliyordum. Bazen ‘ülkü’mü bir başkasına açtığım takdirde bende hiçbir şey kalmayacağını, böyle olunca da başkalarından hiç farkım olmayacağını düşündüğüm zaman kalbim hopluyordu. Böyle olunca belki ‘ülkü’mden de vazgeçerdim. İşte bunun için onu dikkatle koruyor, boşboğazlık ederim diye ödüm kopuyordu.
Reklam
Beni her zaman istemişti. İçimde, derinde bir yerde bunu hep bilmiştim. Hep. Son dokuz yılını o da benim gibi ya­ şamıştı. Yalnız. İkimiz de kendi yollarımıza savrulmuştuk. Ayakta durmuş birbirimize bakarken enerji birikiyordu. Zihinlerimiz bir zamanlar inandığımız yalanları inkar ederken kıpırdayamıyorduk. Her şey gün gibi açıktı. Bir
Sayfa 221
Aylardan aralık, dışarıda zemheri ayazı... Kalabalık, soğuk, sisli ve puslu sabahların dayanılmaz yalnızlığı... Geride bıraktıklarım, dostlarım, arkadaşlarım, sevenlerim ve sevdiklerim... Kafamın için de yankılanan hep aynı soru: Ne işim var burada benim? Etrafımda birbirine selam veren simalar, gülen, konuşan, hal hatır soran... Arada dostluktan ziyade yıllanmış zamanın yakınlığı... Biz bir aileyiz duygusu ya da bir kabullenilmişliğin yanılgısı... Herkesin birbirini tanıdığı, en azından adını bildiği bir ortamda yeni gelen olmanın yalnızlığı... Dışarıdan, dışlanmış ya da henüz kabullenilmemiş olan... Birkaç kişinin belki beş on kabullenme çabası ya da hoş geldin ritüeli. Adet yerini bulsun diye hani! El sıkışmaların arasında gittikçe büyüyen yalnızlığımın boğazıma düğümlenmesi... Etraf soğuk, aylardan aralık, dışarıda zemheri ayazı... Mevsim kıştı. Kalbim kıştı. Dışarısı kıştı, içerisi kıştı, içim dışım her yanım kıştı. Öyle bir zamanda fark ettim onu. Merdivenlerden ağır ağır inen bir ışıltı... Ne bir hoş geldin dedi ne de merhaba. Sadece küçük bir tebessüm belirdi dudaklarında: sımsıcak, içten, sevgi dolu... İçimde yankılanan kocaman ses parça parça olup karışıyordu zemheri ayazına. Onu her gördüğümde yüzümde beliremeyen kocaman bir sevinç gelip yerleşiyordu kalbimin en derinlerine. Sesini duymak istiyordum oysa o hiç konuşmuyordu benimle ama ne zaman görse yüzünde kocaman bir gülümseme... Melek! Ben ona melek diyordum, o bana ne diyordu bilmiyorum.
Sara sessizce inlerken gözlerimi bacaklarının arasından, ona dokunduğum yerdeki hareketlerden alamıyordum. Ba- caklarını daha da açıp beni kendine doğru çekişini izliyor- dum. Bana karşı bu kadar uysal oluşu hoşuma gitmişti. Ona istediğimi yapabiliyordum ve her şeyi kabul ediyordu. Ama bunu sevmesi, kendini bu kadar çaresiz bir şekilde unutması
Sayfa 79
...Bunu düşünürken, bu akşam, kalbim ve midem paramparça, sonunda kendi kendime hayatın belki de bu olduğunu söylüyorum. Fazlasıyla umutsuzluk. Ama aynı zamanda, güzel bir-iki an. Zamanın aynı olmadığı. Sanki müzik notaları zaman içinde bir tür parantez açıyor. Bir erteleme. Buradaki başka bir yer. Asla'daki her zaman.
Sayfa 300 - Kırmızı Kedi YayıneviKitabı okudu
Reklam
154 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.