Şu iki günlük dünyada ; Bir gün üzüntü Ertesi gün ayrılık
Sayfa 111 - kırmızı kedi
E bu daha çok üzdü... :((
Birden arkasından biri dürtmüş ve Sabahattin'in tabiriyle "Yılbaşın mübarek ola!" demişti. Tabii Almanca olarak söylemişti güzel kız bu sözleri. Genç adam dönüp baktığında, kumral saçları ve ışıldayan gözleriyle etrafa ışık saçan bir huri görmüş, şaşırmıştı. ... Az sonra, kızlar bir parkta kucağına oturmuş, birer buse almışlardı Sabahattin'den. Gayriihtiyari kelime-i şahadet getirmişti genç adam. ... Ayrılık zamanı geldiğinde, Sabahattin kızlara bir daha nerede buluşacaklarını sormuştu. Kızlar birbirlerine bakıp elleriyle Katolik kilisesini göstermişlerdi. Serde çapkınlık vardı ve hiçbir çapkın erkek sadece mekânla yetinmez, mutlaka zaman da sorardı. Sabahattin de tam öyle yapmıştı. "Yarın akşam" demişti kızlar yine birbirlerine bakmış ve tabii kıkırdamışlardı. Ertesi akşamı iple çekmişti genç adam. Kızlar gelmemişti.
Reklam
Kongre'de Kadın öğretmenler en ön sırada oturmuşlar, erkek öğretmenlerle de aralarında birkaç sıra boş bırakılmıştı. Buna rağmen ertesi gün Meclis'in sarıklı Milletvekilleri, Müslüman hanımların erkeklerle aynı salonda toplantı yapmasını "dine aykırı" bulup sorumluları şikayet etmek için Atatürk'e gittiler... Atatürk, şikayetlerini dinledikten sonra büyük bir hiddetle "Kimmiş Muallimler Cemiyeti reisi! Çağırın onu!" diye seslendi. Cemiyet başkanı Mazhar Müfit Bey içeri girer girmez ona "Siz öğretmenler toplantısında ne yapmışsınız? Ne ayıp şey!" (...) "Olur şey değil, olur şey değil!" Mazhar Müfit, ne diyeceğini şaşırmış halde ayakta bekliyor, kendini savunmaya çalışıyordu. Atatürk; "Bırak, bırak! Ben hepsini biliyorum. Toplantıya öğretmen hanımları da çağırmışsınız, fakat onları niye ayrı sıralarda oturttunuz? Sizin kendinize mi itimatınız yok? Türk Hanımlarının faziletine mi? Bir daha öyle ayrılık gayrılık görmeyeyim..." Biraz önce zevkten dört köşe olmuş sarıklılılar şimdi ne yapacaklarını şaşırmış halde, başları önde sessiz sedasız odadan çıktılar. (Zeki Sarıhan, 1921 Maarif Kongresi) ***Hala bitmediler.. Dün Atatürk, bugün ise bizler bu ve benzeri dersleri veriyoruz... Ve Vermeye devam edeceğiz...
Sayfa 223 - İnkılâp 91.Yıl, Evrimden CihadaKitabı okudu
Ayrılık da hastalık gibi yaşanır. Hani kimi ateşli hastalıklar vardır, sabahları daha iyi kalkar, gündüzleri iyileştiğini sanırsın, hallettiğini. Akşam indiğinde yeniden ateşin yükselir, gözlerin kararır, özlersin, çok özlersin; sandığın kadar halledememiş olduğunu anlarsın, ateşin sürüyorsa hiç halledemediğini düşünmeye başlarsın. Sonra ertesi gün gene aynı şey olur, sabah bir armağan gibi hafif gelir, sonra yine akşam iner. Ateş. Kor. Bir süre böyle sürer bu. Kimi zaman iyileşirsin, kimi zaman çaresizliği unutmak sanırsın, kimi zaman artık hiçbir şey sanmayacak kadar kapılırsın gündelik hayatın akışına. Aşk bazen acısız, ağrısız yıllarca durur aynı yerinde. Acısı geçeni, geçti sanırsın.
Böyle olurmuş-çoğu zaman-!
"genellikle, dedi, ayrılık ertesi, ruhunun veya ruhunun olması gereken yerde olan şeyin kafasının koparıldığı duygusu ile öylece otururken telefon çalar veya kapı vurulur ve yepyeni ve ferahlatıcı bir kadın bulursun karşında."
Sayfa 106Kitabı okudu
1937 yılına gelindiğinde Ankara'da işler bozulmaya başladı. Cumhurbaşkanı ile başbakan 17 yıldır birlikte çalışıyordu. İnönü yorulmuş, Atatürk hastalığının da etkisiyle gerginleşmişti. Artık tartışmalarındaki üslup daha kırıcı oluyordu. Sorun; iktidarın ikiye bölünmüş olmasıydı. İnönü yürütmenin başı olarak işine karışılmamasını istiyordu.
Sayfa 69 - Can YayınlarıKitabı okudu
Reklam
93 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.