" Benim gerçekten sevdiğim insanlar azdır, beğendiklerim ise büsbütün az. Dünyayı görüp tanıdıkça hoşnutsuzluğum artıyor. İnsanların içyüzünün nasıl hiç göründüğü gibi çıkmadığını; iyi ya da akıllı gibi görünenlere bile nasıl hiç güven olmadığını her gün daha açıkça anlıyorum."
Konuştukları şeyler kiralanmış elbiseler gibi, kendi malları değildir. Yapacak işleri olmadığı için güçlerini öteye beriye harcarlar. Her şeye sarılan ilgileri, ruhlarının boşluğunu ve sevgi yoksulluklarını kapayan bir örtüdür. Ama orta halli bir yol seçmek ve orada derin bir iz bırakarak yürümek işlerine gelmez; çünkü böylesi can sıkar, göze çarpmaz; çok şey bilmek o zaman işe yaramaz, gösterişe yer kalmaz.
Elveda benim şiir dolu gayem. Bu hayat değil ki, kürek mahkumluğu. Boyuna gürültü, alev, ateş... Peki ama ne zaman yaşayacağım? Otursam oturduğum yerde daha iyi olmaz mı acaba?
Hırsızı, düşmüş kadını, aldatılmış bir budalayı anlatın, anlatın ama insanı da unutmayın. Sizin için insan diye bir şey yok mu? Yalnız kafanızla yazmak istiyorsunuz. Düşünmek için kalpsiz olmak gerekir, sanıyorsunuz. Hayır, düşünmeyi besleyen sevgidir. Düşen adama el uzatın, mahvolan bir adamın haline ağlayın, onunla alay etmeyin. Sevin onu! Onda kendinizi görün ve ona kendinizmiş gibi bakın.
...
İşte o zaman yazdıklarınızı okurum, önünüzde eğilirim. Hırsızı, düşmüş kadını anlatıyorlar da insanı unutuyor veya anlatmıyorlar. Bu mudur sanat, bu mudur bulduğunuz büyük edebiyat? Kötülüğü, çamuru gösterin ama, rica ederim, buna edebiyat demeyin.