Ölüm, hayal ve gerçekliğe eşit mesafede duran bir olgudur, özellikle, net ve temiz dünyalarda yaşamış, fazla şüpheci olmayan, hayata dair şu ya bu şekilde bir duruşu olan insanları mutsuz eder.
Şiddetli hazlar şiddetle son bulurlar,
Ölümleri olur zaferleri.
Ateşle barut gibi birbirlerini öpüşürken yok ederler.
En tatlı bal bile tadıldıkça tadını yitirir.
Aynı lezzet iştahı yok eder.
Bu nedenle ölçülü sev ki, uzun sürsün sevgin.
Günün birinde belki
Bir öykü olurum
Bedenimden arınıp
Yağmur ve fırtınanın kollarında
Eski bir taş ev olurum.
Uçarım bir gün
Kırmızı bir gökte
Kanatlanmanın özlemiyle
Belki, bir gün
kuş bile olurum.
Ölümsüz olmak kadar ürkünç bir şey
Bu dünyaya alışmak duygusu
Sonsuza kadar sonsuzluğa asılı kalmak
Tanrılara ödül insanoğluna ceza ise
Kalbim, bağışlanmayacak bir şey yap
Katlanma kendine ve bu dünyaya
“Hadi anlat deseler anlatamam
Bir yere gidiyorken cayıp bir başka yere gitmeyi
Yani bir kunduzu karşıdan karşıya yüzdüren sezgi
Nedir ben bilemem ki
Belki bir raslantıdır da ondan mı sevdanın yeri”
“Biliyor musun? az az yaşıyorsun içimde
Oysaki seninle güzel olmak var
Örneğin rakı içiyoruz, içimize bir karanfil
düşüyor gibi
Bir ağaç işliyor tıkır tıkır yanımızda
Midemdi, aklımdı şu kadarcık kalıyor.
Sen o karanfile eğilimlisin, alıp sana
veriyorum işte
Sen de bir başkasına veriyorsun daha güzel
O başkası yok mu? bir yanındakine veriyor
Derken karanfil elden ele.
Görüyorsun ya bir sevdayı büyütüyoruz
seninle
Sana değiniyorum, sana ısınıyorum, bu o
değil
Bak nasıl, beyaza keser gibisine yedi renk
Birleşiyoruz sessizce.”