Aysu Ateş

Aysu Ateş
@aysuatess
All the cats wanna dance with sweet little sixteen"
Tasalı bir yüz gelip geçiyor bilincin önünden: << Belki de kendini öldürecek.>> Ama hayır, olamaz: Bu kapana sıkışmış tatlı ruh ölümü düşünemez.
Sayfa 230Kitabı okudu
Reklam
"Ve şöyle bitirdi sözünü Wakefield: <<Benim iyileştirdiğim bedenler onun şifa sunduğu ruhlar yanında hiç kalır.>>"
Sayfa 120Kitabı okudu
PAZAR "Yapayalnızım, ama kentin üzerine yürüyen bir ordu gibiyim." PAZARTESİ "Bu saçma, gösterişli cümleyi nasıl olmuş da yazmışım dün: <<Yapayalnızım,ama kentin üzerine yürüyen bir ordu gibiyim.>> Süslü cümleler kurmaya ne gerek var? Ben bazı durumları açığa çıkarmak için yazıyorum. Edebiyatla işim yok. Her şeyi kalemime geldiği gibi yazmalıyım; şu sözcük iyiymiş, bu sözcük kötüymüş dememeliyim."

Reader Follow Recommendations

See All
"Bir sokak feneri yandı. Fener yakıcısı geçmiştir mutlaka diye düşündüm. Çocuklar onu beklerler, eve dönüş saati demektir çünkü bu. Yanılmışım, sokak feneri değilmiş, güneşin son yansısıymış. Gök durgundu hala, ama alacakarnlık başlamıştı. Kalabalık evlerine dönüyor ve denizin içli solukları duyuluyordu. Boyalı dudaklarının kıyısına kara bir çizgi çekmiş genç bir kadın, parmaklıklara iki elleriyle abanarak mavi yüzünü göğe kaldırdı. Bir an, <<insanları sevmiyor muyum yoksa ben?>> diye sordum kendi kendime. Ne var ki bu onların pazarıydı, benim değil."
"Bu sabah. Kitaplık'a gitmek üzere,saat sekiz on beşte Printania Otelinden çıktığımda, yerde sürüklenip duran bir kağıdı almak istedim, alamadım. Hepsi bu, bir olay bile sayılmaz."
Reklam
"Kişi yalnız yaşayınca anlatmak denen şeyin bile ne olduğunu artık bilemez hale geliyor: Değil olanlar, olması mümkünler bile dostlarla birlikte yitip gidiyor."
"Yakarışlar ve tövbeler, inanan ruhlara ferahlık verir."
"benim zavallı Kurt'um, gerçekten de çok acı çektiğin için mi yüreğin böyle sertleşti? İnsanların sevgisinin öteki yüzünü tanımış gibi eskiden, senin de güzel nargilen, bileziğin, tüfeğin ve kısrağın, daha sonra da hastalığın, doktorların olmuştur, ama bugün özgürsün sen; oysa ben umutsuzca, bu parmaklıkların ardına kapatıldım. Kardeşim Kurt, hadi yaklaş da seni okşayayım!"
' Kendini başkalarına göründüğünden ya da görünebileceğinden farklı biri olarak görme ki, başkaları da seni başkalarının gözünde başka biri olmayan çalışan başka biri olarak görmesin.'
Yaşamını ve şimdi mutluluğunu da oluşturan bütün bu şeylerin tadına daha derinden varmak için gözleri kapalı yatmaya devam etti. İçinde hâlâ acıyan bir yer vardı, ama iyi şeyler vaat eden bir acıydı bu, tamamen kapanmadan önce kabuk tutarken yanan yaralar gibi sıcak, ama yumuşak bir acı.
Reklam
"𝙅𝙚 𝙫𝙖𝙞𝙨 𝙢𝙤𝙪𝙧𝙞𝙧, 𝙤𝙝 𝙣𝙚 𝙢𝙚 𝙥𝙡𝙖𝙞𝙜𝙣𝙚𝙯 𝙥𝙖𝙨!" "Yakında öleceğim, bana acımayın!"
Fakat kimi gözüne kestirmişti? Dikkatle sağına baktım, zayıf, ceketinin düğmeleri ilikli bir bey duruyordu; onun önündeyse omuzları geniş ve sırtı geçit vermez bir adam vardı; bu iki adamdan hangisine yanaşacağını önce kestiremedim. Fakat birdenbire dizimde hafifçe bir baskı hissedince sırtımdan aşağıya buz yuvarlanmış gibi oldu; ne yani, tüm bu hazırlıklar benim için miydi? Seni gidi aptal, bu koskoca salonda senin kim olduğunu tek bilen kişi olan beni mi soyacaksın? Bütün bunlardan alacağım en son ve en şaşırtıcı ders bu mu olacaktı? Gerçekten de yanılmamıştım, beni seçmişti, zavallı talihsiz adam bula bula beni bulmuştu, fikir arkadaşını seçmişti, zanaatının tüm inceliklerini tek tanıyan beni seçmişti.
Çünkü sadece kendi kaderlerini bir gizem olarak yaşayabilenlerin gerçek anlamda yaşadıklarına inanıyorum.
Yüreğimdeki kabuğu kırdıktan sonra bir anda her şey benim olmuştu, kendimi bırakmamın, kendimi armağan etmemin sevinci içimde kabarıyordu. Birilerini sevindirmenin ve bundan sevinç duymanın ne kadar kolay olduğunu hissediyordum: İnsanın kendini açması yeterliydi, insandan insana canlı bir akış başlıyordu hemen, yükseklerden derinlere iniyor, derinlerden tekrar sonsuzluğa yükseliyordu.
Sonra üzerine yorgunluk, suskun ve şaşkın yılgınlık çöktü. Kırmızı lekelere, gözünün önünde kıvılcımlara dönüşüp dans etmeye başlayıncaya kadar donuk gözlerle baktı. Her şey birbirine karışmıştı. Yaşadıklarının bir düş olduğunu hissetti yalnızca; mutluluk ya da mutsuzluk, insanlar ya da yalnızlık, geçmiş ya da gelecek bir düştü. Arzuladığı hiçbir şey yoktu artık. Böyle bir anda suskunlaşmak - ölmek bu herhalde, diye acıyla düşündü.
Reklam
Kız onun yüzüne baktı: "Şu an aklınızdan ne geçiyor?" Berger kendini kaptırmıştı, artık susamazdı. "Seni öpmek istiyorum," dedi usulca. "İzin verir misin?" Kız hareketsizce yatıyor ve gülümsüyordu yalnızca, ışıl ışıl yanan gözleriyle delikanlının yüreğinin derinlerine kadar gülümsüyordu ve artık bir çocuk gibi değil, bir kadın gibi gülümsüyordu... Berger eğildi ve masum, hassas çocuk dudaklarını usulca öptü.
Holstomer
O yaşlıydı, berikiler genç; o zayıf, berikiler besilli; o sıkıcı, berikiler neşeli. Demek oluyor ki büsbütün yabancıydı, eldi, başka türlü bir varlıktı, ona acımak bile mümkün değildi.
Mars kanalları
Sevgilimin yüzü, batan güneşin vurduğu bir dağ silsilesi gibi aydınlık ve karanlık iki yarıya ayrılmıştı. Bu iki yarıyı, ışığın gri gösterdiği uzun bir bukle, gümüşi bir şerit gibi birbirinden ayırıyordu. Burnunun ucunda güzel, yağlı bir nokta parlıyor; bu noktayı çıkarmış olan gözenekler birer mağara gibi davetkârca nefes alıyordu. Ve sevgilimin bu çehresi, muazzam bir gökcismi misali, tüm görüşümü kaplamak üzere ağır ağır yaklaşıyordu.
Mars kanalları
"Durun bir dakika. İşte buracıkta harika bir boya var, değil mi? Kalp denen organdan çıkan o capcanlı kızıllığın bir eşi, dünyadaki hiçbir kırtasiyede bulunamaz."
İçimde birkaç duygu birbiriyle savaşıyordu. Bu duygular, tek bir düşünceden kaynaklanıyordu: "Keşke Okada'nın yerinde ben olabilseydim!" Ancak bu arzuyu, bilinçli olarak fark etmek işime gelmiyordu. Kalbimde, "Sen bu kadar adi bir adam mısın?" diye bağıran bir ses vardı ve bu ses, kıskançlığımı bastırmaya, örtmeye çalışıyordu. Dizginleyici ses kıskançlığa baskın gelemiyor, bu da beni üzüyordu.