Allah kendi nûrundan bir parça aldı. Daha gökler, yer, arş, kürsî, cennet ve cehennem yaratılmadan üç yüz yirmi dört bin sene önce; o nurdan Muhammed (a.s.)'in rûhunu yarattı. Dünyada göründüğü gibi O'nun için rûhânî bir şekil var etti. Başına hidâyeti, boynuna alçakgönüllülüğü, gözlerine hayâyı, alnına yakîni, ağzına sabrı, diline doğruluğu, yanağına muhabbeti, göğsüne nasihatı, kabine reva'ı, içine zâhidliği, dizlerine korkuyu, ayaklarına istikameti yerleştirdi. Kalbimine merhamet doldurdu. O'nu şefkatle terbiye etti, ikramla yüceltti, risâlet vazifesiyle seçkin kıldı. Kendisi için O'nu seçti, başına yakîn tacını koydu, hidâyet cübbesini giydirdi. O'nu ezelden "sevgili" diye isimlendirdi.
Geçmiş kitaplarda Muhammed Aleyhisselam'ın doğum yeri Mekke, hicret yeri Medine, mülkü Şam'dır diye yazılıdır. Bunun için Allah elçisi, Şam'dan Beytü'l-Makdis'e gece yolculuğu yapmıştır. Aynı şekilde ondan önce İbrahim (a.s.) de Şam'a hicret etmiştir. Îsa da (a.s.) oraya inecektir. Mahşer meydanı ve yeni diriliş Şam'da vuku bulacaktır. Peygamberimiz buyurur ki: "Sizlere Şam'ı önemsemenizi öneririm. Orası Allah'ın en hayırlı toprağıdır."
Reklam
Bir kısmı Ebû Bekir'e gidip dediler ki: 'Senin arkadaşın bu gece Beytü'l-Makdis'e gidip sonrada Mekke'ye geri döndüğünü söylüyor.' Ebû Bekir: 'Eğer O söylüyorsa doğru söylüyordur' buyurdu. Onu tasdik mi ediyorsun? dediklerinde; "Onu bu meselede ve bundan daha olağanüstü meselelerde de tasdik ediyorum. Vallahi, dünyadan yeryüzüne kendisine belli bir saatte Allah'dan vahiy geldiğine dair haber veriyor biz de onu tasdik ediyoruz." O günden sonra Ebû Bekir "Sıddîk" diye isimlendirildi.
Allah kelâmının yüceliği ve güzelliği, lafız örtüsüyle ve harf zarfıyla örtülmeseydi hiç kimse onu dinleyemezdi. Nitekim âriflerden birisi şöyle demiştir. "Levh-i Mahfûz'da, Kelâmullâh'ın her bir harfi Kaf Dağı'ndan daha büyüktür. Melekler toplanıp bir harfi oynatmaya çalışsalar, başaramazlar. Ancak Allah'ın verdiği özel bir kuvvetle Levh Meleği bu işi yapabilir. Yoksa kendi kuvvetiyle o da bu işi yapamaz.
Sayfa 127Kitabı okudu
Allah Teâlâ, kalpler ve lisanlar dayanabilsin diye Kur'ân hakikatlerinin nurlarını harf zarfıyla örmüştür. Nitekim ateş kelimesi kâğıda yazılır, dille söylenir. Fakat gerçek ateşe ne kâğıt dayanır, ne de dil. Şu halde ey Müslümanlar! Kur'ân'a, büyüklüğüne yaraşır bir hürmet gösterin. Çünkü o, hikmeti bir zikir ve hidayete götüren doğru yoldur.
Sayfa 127Kitabı okudu
Hakiki ilim Allah Teâlâ'ya aittir. Çünkü O'nun ilmi zâtındandır. Mahluktın ilmi ise kendi kendi zâtından olmayıp, Allah'ın öğretmesiyledir.
Sayfa 139 - İnsan YayınlarıKitabı okudu
Reklam
317 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.