o
Otobiyografi Edebiyat Anlatı

‘Baba, Bana Güneşimi Getir!’

‘Baba, Bana Güneşimi Getir!’
“Babası Karaca Ahmet ile dağın zirvesine çıkmışlar, kan ter içinde kalmışlardı. Biraz soluklandılar. Babasından gördüklerini anlatmasını istedi. Babası vücudu titreyerek, dili kekeleyerek, kelime kelime anlattı hepsini. Ne gördüyse, gördüklerini bir resim çizer gibi süslü kelimelerle anlattı oğluna. Bir tek gökteki güneşten bahsetmemişti. Veysel başını babasının omzuna yaslamış, masal dinler gibi dinliyordu. ‘Baba, güneş tam tepede mi?’ ‘Evet oğlum, tam başımızın üstünde.’ ‘Peki, yine rengi sapsarı mı? Hani bazen batarken kızıla dönüşüyor ya?’ Sustu baba. Büktü boynunu, içini deşen azaptan biraz olsun kurtulurum niyetiyle. Veysel babasının dizinden indi. Ayağa kalktı. Kollarını yukarıya doğru yay gibi, dua eder gibi açtı. Yüzünü gökyüzüne doğru çevirmişti. Sanki güneş toplamak için avuçlarını bir açıyor, bir yumruk misali sıkıyordu. Başını yerden kaldıran baba, oğlunun ne yapmak istediğini anladı. İnce bir sızıydı gözlerinden akan yaşlar. Tam o sırada Veysel sarsıla sarsıla ağlamaya başladı: ‘Baba! Bana güneşimi getir!’ Birkaç kez tekrarladı: ‘Bana güneşimi getir!…”