Edebiyat
Edebiyat

O adam...

O adam...
..."bu defa tamam, bu defa bu iş oldu!" demiştim, kendimi aynanın karşısında ince ince süzerken. oysa tınısı bile gelmemişti kulağıma; geçmişten bugüne benimle büyümüş, onca anının çığlığını duymazdan gelip, her defasında üzerken. farklı biri olma yolunda yorgun düşmüş, kirli geçmişimin üzerine beyaz örtüyü gerince; berraklığın dik alâsı olduğumu düşünmüştüm. oysa kendini derinden bir hissiyatla farklı görmek, farklı olmaya yetmiyormuş. çaba; arzun uğrunda durmak bilmeden savaştığın, kayıplarının; ayıplarının ya da kazancının yanında hiç bir önemi olmadığını varsayarsak geriye bakamayacağın, uzun bir yolmuş. velhasıl; vardığımda bugüne; bugünün dünden farkı ne? diye sorduğumda kendime, biraz yaşlanmış ve biraz daha yorgun bir bedende bulunduğumdan başka bir değişiklik göremiyorum. hâlbuki; "bu defa tamam, bu defa bu iş oldu!" demiştim, kendimi kandırmaktan başka bir şey değilmiş. tüm benliğim çarşaf gibi deniz misali serilmiş, iki kemik bir et bedenimse; ne olduğundan habersiz geçen yılların gazabı karşısında iki büklüm kalmış, eğilmiş. sanırım biraz geç kalmışım değişmeye. fark aradığımı sandığım zamanlar bana farkın en hasını şimdi şimdi veriyor. evet, açıkçası gece yatağa uzandığımda bacaklarımdan sırtıma doğru uzanan ağrılar da beni biraz geriyor ancak bir kaç sızı ve siyah saçlarımda boy vermiş beyaz teller dışında yine o adamım ben. hep farklı olduğunu düşünerek bir ömür geçirmiş, ömrün son demlerinin koyuluğu gözüne ilişince kendine gelmiş adam...