Harman, dövenle dövülmek üzere bir araya getirilmiş ekin demetleri yığını demek sözlükte. Bizim memlekette de öğütülen buğdayların elenip serildikleri yüksek kayalıklara deriz harman diye. Şehrin en yalnız en çirkin en korkak sokaklarının bile alenen göründüğü tepedir. Yılları devirmiş meşe ağaçlarının kök saldığı düzlüklerdir. Bir yanda öğütülmüş
" Neden hiç ağaç yok ? " diye sordum sürücüye.
" İsrail bu bölgedeki ağaçları söktü. " dedi sürücü. " Ağaçların güvenliklerine karşı nasıl bir tehdit oluşturduğunu düşünsenize: Tanklarından birinin tepesine bir portakal düşebilir. "
Kalbimin doğusunda bir yalan dünya vardı.
Okyanusları mavi olmayan.
Benim için hayat,
Kalbi kalpazanlıktan kırk sene yatmış çıkmış bir adamdı.
Geçmişim acıyor şimdi, yalnız benim değil
Benim ülkemin geçmişi de acıyor mesela.
Bilirdim oysa ilk badem ağaçları çiçek açar baharda.
Bilirdim çiçek satan çingene kızlarını
Onlar bütün şimdileri, bütün zamanlara
Bir gül parasına satardı.
Oğlan kıza bir gül alsa
Bilirdim odur en kırmızı zaman.
Adına aşk diyorlardı
Kalbimin doğusunda bir yalan dünya vardı.
Ben Cezayir’de otururken, kış konusunda hep sabırlı davranırdım, çünkü, bilirdim ki, bir gecede, soğuk ve arı tek bir şubat gecesinde, Consuls Vadisi’nin badem ağaçları ak çiçeklerle kaplanacaktı. Sonra bu cılız karın tüm yağmurlara ve deniz yeline dayandığını görüp hayran kalırdım. Gene de her yıl direnirdi, ancak meyvesini hazırlamaya yetecek kadar.
Bu bir simge değil. Mutluluğumuzu simgelerle kazanmayacağız. Bunun için daha ciddi olmak gerekir. Yalnız, bazı bazı, mutsuzluğuyla hâlâ ağzına kadar dolu olan bu Avrupa’da yaşamın yükü fazla ağırlaştığı zaman, nice güçlerin hâlâ el değmemiş durumda kaldığı bu göz kamaştırıcı ülkeye yöneldiğimi söylemek istiyorum.
Ben olduğum şeyim ve olacağım şey
Kendimle inşa edeceğim kendimi
Sürgünümü seçeceğim
Sürgünüm destansı sahnenin arka planı
Hem yarına hem anılara ihtiyacını
Savunuyorum şairlerin
Kuşların hem bir memleket
Hem de sürgün yeri olarak
Giydikleri ağaçları savunuyorum
Kalbimin doğusunda bir yalan dünya vardı.
Okyanusları mavi olmayan.
Benim için hayat,
Kalbi kalpazanlıktan kırk sene yatmış çıkmış bir adamdı. Geçmişim acıyor şimdi, yalnız benim değil
Benim ülkemin geçmişi de acıyor mesela.
Bilirdim oysa ilk badem ağaçları çiçek açar baharda.
Bilirdim çiçek satan çingene kızlarını
Onlar bütün şimdileri, bütün zamanlara Bir gül parasına satardı. Oğlan kıza bir gül alsa
Bilirdim odur en kırmızı zaman. Adına aşk diyorlardı
Kalbimin doğusunda bir yalan dünya vardı.
Karlara gömülür üzüm bağı ve yöresi. Biz, evlerimizde uyuruz. Ama evlerimiz tapınak içerisinde. Bilinmez. Yeşil üniformalılar tekme ve dipçikle kapılarımızı açarlar; gece demez, kış demez; bizi kamyonlara doldurup şehrin bir
ucunda bekleyen, demirden sürgün trenlerimize götürürler. Kalır badem ağaçlarımız karlar altında. Kasımlar geçer, yeni Hıdrellezler gelir. Bademler çiçek açar. Yeni filizler fışkırır gövdeden. Ama kimse bakmaz, kimse anımsamaz badem ağaçlarını. Ben unutmayacağım ama sizi badem ağaçları! Ben usumda badem filizleriyle örülü bir çevre çizeceğim. Usumda çizdiğim bu çevre içinde kulaklı ve kulaksız Alim Aydamaklarımız; çilli Sevgillerimiz ve koca burunlu Halidelerimiz; üzüm bağlarımız ve mezarlıklarımız; ak keçilerimiz ve karatavuklarımız; Ayı Dağı'mız ve
Soğuksu'yumuz; badem dallarına asılı bebeklerimiz ve bağlarda kanlanan tavşanlarımız; suyumuz, havamız, ışığımız; etimiz ve canımız; akımız, karamız, yaramız... her şeyimiz ve her şeyimizin ortasında ben - ben, sürgünü bin yıl süren bir Yahudi sabrıyla usumda çizdiğim bu çevre içinde durarak içimden:
Men bir saray yaptırdım tepesi daldan
Aytır da ağlarım
Kimimiz maldan ayrıldı, kimimiz candan
Aytır da ağlarım,