Böyle ev mi olur! Eskiden sağır gibi yaşardım, siz de bilirsiniz: sessiz, sakin; bir sinek uçsa, sesi duyulurdu. Ama burada gürültü, bağırtı, gümbürtü...
E-book olarak okumak İsterseniz.
drive.google.com/file/d/1upa9t7o...
Her son yeni bir başlangıca gebedir. Bitmek; kimine göre bir son, başkasına göre yeniden doğuştur. Her şeyin sonu olduğu gibi bununda bir sonu vardır. Geç olsa da öğrendim artık. Şimdi baktığımda geride ne bırakabiliyorum ve siz
İnsanların bir konuda söyleyecek açık seçik hiçbir şeyleri olmayınca, susacak yerde tam tersini yapma huyları vardır:
Sözü ayyuka çıkarırlar, yani bağırırlar. Ve bağırtı saldırının, savaşın, kıyımın sesli eşiğidir.
Bir büyük kepçeyi ya da alıp tuttuğu ekinleri yolmadan bırakmayan iri biçer-döverleri andıran nasırlı bir el, kadının kafatasındaki saçları toprağından kazıyıp kökünden havaya çeker. Yıpranmış ve eskimiş bir gırtlaktan,
"Hayır!" diye bir feryat arşa kadar yükselir. Kadının canı tepesinden çıkacak gibidir.
Adam sesini yavaşlatarak hüküm verir gibi,
"Kalk ayağa, çabuk kalk!" diyerek bağırtı kusar.
Sakin bir akşamdı; hüzünlü bir akşam, çevrede her şeyin öylesine renkliyken, birden solmaya başladığı, renklerin canlılığını her saat biraz daha yitirdiği, toprağın dolu dolu yaz kokularının bittiği, yalnızca rutubet koktuğu, havanın tuhaf bir biçimde saydamlaştığı, kızaran gökyüzünde telaşlı kargaların, insanda tatsız düşünceler uyandırarak dolaştığı hüzünlü bir güz akşamı... Her şey sessiz, sakindi. Her ses –bir kuşun kanat sesi, düşen bir yaprağın hışırtısı– bir bağırtı gibi duyuluyor, birden korkuyla ürpermemize neden oluyordu. Ama sonra gene derin bir sessizlik çöküyordu çevreye, göğsümüze doluyordu.