Buradayız çünkü sıradışı bir balık topluluğu, karada yaşayan hayvanların ayaklarına dönüşecek özel bir yüzgeç anatomisine sahipti; çünkü Dünya, buzul çağı boyunca asla tamamen donmadı; çünkü Afrika'da bundan bir milyon yıl önce ortaya çıkan küçük ve narin bir tür, bugüne kadar ne yapıp edip canlı kalmayı başardı. Daha "yüce" bir yanıt için yanıp tutuşuyor olabiliriz, ama ne yazık ki yok.
"Evet, görgüsüzsünüz. Üstelik de burnu havadasınız. Bunlar beğenilecek özellikler değil. Övünülecek, beğenilecek bir özelliğiniz varsa, onu söyleyin. ..."
Özenle örtüyorum çatısını
Sana duyduğum aşkın,
Sağlam kiremitlerle
Yağmura ve güneşe alışkın.
Ama biliyorum hiçbir zaman
Bitmeyecek bu çatı,
Ne şimdi, ne de bir başka sefer.
Kırmızı bir balık olup
Başlıyorlar sıçramaya
Yerleştirdiğim bütün kiremitler
Gözlerinin derin sularına
Yerlerinden birer birer.
Zavallı bir iskelet kalıyor geriye
Sana duyduğum aşktan.
-Ki yıkılmış yer yer-
Üzerinde siyah kuşlar uçuşan.
nasıl görmeze gelinir, nasıl kanıksanır
bu dağları sarsan deprem bu gözyaşı, bu kan
bu kardeşi kardeşe kırdıran
korkunç oyun, zorlu dram
bu hıçkırık, çığlık, açlık
yıkılan dam, yakılan orman
bu.
........
........
Bu rant, rüşvet, servet
vurgun soygun arpalık
önce nerden başlar kokmaya balık
bu...
Nasıl görmeze gelinir nasıl kanıksanır
dört bir yandan iştahla
toplumsal dokuyu kemiren bu tümör
iki bine dört kala
buyrun ülkenin manzara-i umumiyesinden birkaç satır.
Şunu öğrendim ki balıkların çoğu yaşlanınca ömürlerini boşuna geçirdiklerini söyleyip yakınırlar. Sürekli sızlanıp herkesten şikayet ederler. Ben bilmek istiyorum, hayat gerçekten bir avuç yerde durmadan dönüp durmak, sonra da yaşlanıp ölüp gitmek mi yoksa bu dünyada başka türlü yaşamak da mümkün mü?