Richard Bach bir röportajında "Bu kitabı gaipten duyduğu bir ses üzerine yazmaya başladım." demiş.
Martı Jonathan Livingson ait olduğu martı sürüsünden farklıydı, diğer martılar sadece düz uçup balıkçı teknelerinin onlara attığı bayat ekmek parçalarıyla hayatını geçiriyorlardı. Ama martı Jonathan bunu istemiyordu, onun istediği uçmak; çok hızlı, çok güzel, takla atarak, pike yaparak uçmak istiyordu. O sadece uçmak istiyordu aç da olsa, aç ama mutlu olurdu. Ailesi ona her fırsatta martıların amacının hızlı uçmak değil, alçaktan uçup, yiyecek toplamak ve uzun yaşamak olduğunu söylüyorlardı. Marı Jonathan bunu denedi ama hayatını böyle yaşamaya daha fazla dayanamadı. O; "Böyle amaçsızca yaşayacağıma kısa ve öz yaşarım daha iyi," diye düşünüyordu. O sınırlarını aşmak istiyordu, kendini belli kalıplara sığdırmak istemiyordu. Martılar onu aralarında istemediler, onu sürgün etmek istediler ama bu onun hiç umurunda olmadı, o çalışmaya devam etti. Onun istediği sadece özgürce, istediği gibi uçmaktı, diğer martılara da bunu öğretmek istiyordu. Onlara da özgürlüğün tadını göstermek istiyordu ama sürüdeki martılar onun gibi düşünmüyorlardı, onu özgürlüğüyle yalnız bıraktılar. Onu sürüden kovdular.
"Bir kuşu özgür olduğuna ikna edebilmek niye dünyanın en zor işi?"
Martı Jonathan vazgeçmedi, vazgeçmeyecek...