Benim için Balzac'ın taşra romanları her zaman Paris romanlarından daha çekici olmuştur.
Bu sefer küçük bir kent olan Nemours'tayız.
İyi bir hikâye anlatıcılığının sırrının çatışma noktalarının nasıl oluşturulduğuyla doğru orantılı olduğunu düşünmüşümdür hep. Bir çatışmanın hikâye başlangıcında tohumları atılır ve hikâyenin sonlarına kadar bu çatışma ölçülü düzeylerde artırılır; hikâyenin son bölümlerine girilince bu gerilim ayyuka çıkar. Benzetme yerindeyse zirveye çıkan çatışma noktaları, satrançtaki oyun sonuna benzer: Şahın durumu belirsiz değildir, ya güvendedir ya da değildir. Hikâye son noktaya kadar kaçış ihtimallerini barındırır; ama artık son oyunda her şey net bir kesinliğe varmak zorundadır.
Balzac'ın bu romanında Yaşlı Minoret, uzak akrabalarından birinin kızı olan Ursule'yi evlat edinir. Bu durum yaşlı doktorun mirasçılarını telaşa düşürür, "eteklerini tutuşturur." Gel gör ki dönemin Fransız yasaları da Ursule'yı değil, mirasçılarını sevindirecek biçimdedir. Yaşlı Minoret, evlatlığına mirasını bırakmak için farklı bir yol izlemek zorundadır.
İnsanların para hırsıyla gözü dönmüşlüğünün destansı bir anlatımıdır Ursule Miroquet. Üstelik romanda alışık olduğumuz Balzac üslubuna aykırı, fantastik kaçan unsurları da sizi eminim şaşırtacaktır. Son yüz sayfasını okumadan yerimden kalkamadım, desem yeridir.