Zenginler yiycek hep çocuğum portakalları, düzenleri böyle.
" Dayımın evi portakal ağaçlarıyla dolu büyük bir bahçeyle çevriliydi. Biz evdeki çocuklar aç olduğumuzda portakalları toplardık. Annem elimize vurur ve portakalların bizim olmadığını ve yememize izin verilmediğini söylerdi. O zamandan beri portakal yiyemiyorum. Portakalları görmek ve portakal ağaçlarının hala Hayfa'da olduğunu, fakat şimdi başkasının olduğunu düşünmek bana büyük üzüntü veriyor."
Abim öğretmen emeklisi. On yıl oldu galiba, emlakçılık yapıyor. Emlak ilanlarını da elle yazmış, bilgisayardan çıktı alsana! Öğretmen gibi yazmış bir de okunaklı okunaklı. Bunun bu öğretmenliği yüzünden başımıza gelmeyen kalmadı. Aramızın böyle açık olmasının sebebi bu biraz da. Ne annem ne babam bize okuyun demediler, umurlarında değildik. Ekrem'le ben işimizi gücümüzü kafamıza göre kurduk. Ama abime "Öğretmen ol" dediler. Bu da gitti öğretmen oldu. Ne güzel. Annem hep gurur duydu abimle. "Benim oğlum okudu, büyük adam oldu" diye söylerdi herkesin yanında bana bakıp bakıp. Bu, "Ethem okumadı" demekti, Ethem yer yarılsın yerin dibine girsin. Valla hiç umurumda olmadı. Annemle babam buna okul harçlığı verirken ben çivi toplayıp satar eve para getirirdim. İt baharı görürmüş ama yediği taşı da Allah bilirmiş. Şimdi çok iyi durumum, binlerce kez şükürler olsun da ben o günlerin hesabını inşaatlarda kapattım. Fakat bizim nasıl kazandığımız değil, abimin nasıl kazanamadığı konuşuldu hep.
Doğan KitapKitabı okudu
Reklam
limonlu dondurma
İşte böyle kuzum, anlayacağın şu ömrümde pek çok şeye göğüs gerdim. Hani diyor ya Ahmet Arif; aç kaldım, susuz kaldım. Parasız kaldım. Annem, babam, seninle de tanıştırdığım küçük kız kardeşim, üniversite arkadaşlarım, bir masada gülüp eğlendiklerim; benim de figüranlığını yaptığım, kimi zaman ana karakterlerinden olduğum onlarca güzel insanın
İnsanın ruhu hasta düşmeden, duyguları yara almadan bedeni hasta olmazmış. Bunu bana hep annem söylerdi. Ona da annesi söylermiş. Acaba neden hastalandığımı anlamamış mıydı? O da mı üşütmekten sanıyordu? Ruhumdaki çatlak, oradan sızan acı his uzun zaman önce yerleşmişti içime. Çok bile dayanmıştı bedenim aslında buna. Ben basit bir soğuk algınlığına yenilmemiştim. Günlüğüm gitmişti. Yazdıklarım kül olmuştu. Doru'yu yaşattığım tek yer kaybolmuştu. Bir içimdeki o yer, oluk oluk sızan o çatlak kalmıştı ondan geriye.
Sayfa 47
“Çocukluğumda," dedi Mersault güçlükle, "yastığına gömülmüş ve gözleri gökyüzünde, annem bunların, ölülerin cennete yükselen ruhları olduğunu söylerdi bana. Kırmızı bir ruha sahip olmak şaşkınlığa düşürürdü beni. Şimdi bunun, çok zaman bir rüzgâr belirtisi olduğunu biliyorum. Ama bu da şaşırtıcı.”
Sayfa 145Kitabı okudu
Günaydın. İnsanlığın büyük zindanı kendin olamamak. O ne der, bu ne der, ailem şöyle ister, dostlarım böyle. Mecburiyetler mecburiyetler!
Körleşme
Körleşme
'de geçer: "Tek bir tutkusu vardı: Tüm yaşamı boyunca; gerçekte ne ise, o olarak kalmak; kendi kişiliğini salt bir ay ya da bir yıl süreyle değil, ömrünün sonuna dek yitirmemek."
Reklam
156 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.