Sevgili Zeze seninle tanışmayı çok isterdim. Keşke bir komşumun veya tanıdığımın çocuğu olsaydın. Seni çok sever, seninle oyun oynar, hatta yaramazlık bile yapabilirdik.
Kitabın sayfalarında gezindikçe küçüklüğümü hatırlattın. Bende senin gibi yaramazlıklar yapardım. İtiraf etmek gerekirse benim yaramazlıklar biraz sinsiceydi. Bir gün kibritle takvim yapraklarını tutuşturup evdeki ki paspasın bir kısmının yanmasına sebep olmuştum. Tıpkı senin Edmund Dayının gazetesini yaktığın gibi. Annem sadece kızdı ama döven olmadı. pek dayak yemezdim dediğim gibi sinsice yaptığım için benden şüphe etmezlerdi. Biraz büyüğünce balkondan aşağıya iple plastik kertenkele atıp, balkon demirlerinin arasına saklanıp yoldan geçenleri korkuturdum. Tıpkı senin siyah külotlu çorapla yılan yaptığın gibi. Bana bu anılarımı yıllar sonra sen hatırlattın Zeze.
Çocukluğun çok zor şartlar altında geçmiş fakirlik, yaptığın yarazmazlığın bedeli olan dayaklar, ailende sevilmediğini sanmak, küçücük ömrünle ölümü düşünmek... Yaşın küçücük ama kocaman bir kalbin varmış. O kalbe ailenden hariç Portuga'ya, Xururuca'ya ve Öğretmenine de yer vermişsin.
Kimi zaman gülerek kimi zaman geçmişimde ki yaramazlıklarımı hatırlayarak en çokta duygulanarak okudum ve birazda ağladım. çünkü bazı şeyler senin gücüne gittiği kadar benide gücendirdi. Ailene o kadar çok kızdım ki o yüzden keşke tanısaydım seni. Onların dayağından kurtarırdım seni.