Sean Penn’in yönettiği, Eddie Vedder üstadımızın şarkılarını bestelediği “Into the Wild” filmi sayesinde bu eserle seneler önce tanışmıştım ve hayatımı değiştirdi. Doğayla iç içe olmayı sevdiğimi, hatta ne kadar doğanın bir parçası olduğumu fark etmemi sağladı bu eser. Christopher McCandless’ın maceralarını harika bir betimlemeyle yansıtan Jon Krakauer’in bu harika eserini herkese tavsiye ederim.
Osamu Dazai’nin metaforlarla dolu, kendi hayatını, iç dünyasını anlattığı fevkalade eseri. Topluma ayak uyduramayan, anlayamayan ve anlaşılamayan bir karakterle karşı karşıyayız. Karakterimiz hayatın anlamını ararken hayatın anlamsızlığı içinde kaybolmuş, hislerini dışa vurmaya çalışırken daha çok içine dönmüştür.
Gerek üslubu, gerek saflığıyla kanımca harika bir eser.
Tezer Özlü’nün bilinçaltına güzel bir yolculuk olarak ele alabiliriz. Anlatım dilinin diğer eserlerine nispeten daha zayıf olması, bu eseri yirmili yaşlarda kalame almasına bağlanabilir. Yirmi üç kısa öyküden oluşan bu kitap, varoluşsal sancı, melankoli gibi kavramları Tezer Özlü’nün bakış açısıyla muğlak bir biçimde tasvir etmektedir.
