"Doğrudur, halk inanır, ama halka da nereye kadar inan-mak gerekir, bunu da yönetenlerin iyi hesap etmesi gerekir. Halk, gücün gölgesinde kaldıkça susar. Şey... Fermanlar da önemlidir. İster gökyüzü, ister yeryüzü olsun, bu fermanlara halkı bir güzel inandırmak gerekir. Yani fermanların mutlak olduğuna, kutsal olduğuna inandırmalıdır halkı. Bu sağlanabilirse, gerisi yağdan kıl çekmektir ya kumandan. Gün gelir, birisi başkaldırırsa, sanılır ki, fermanlara başkaldırmıştır o. Oysa başkaldıranın gerçek niyeti, fermanların arkasına sinmiş yöneticilerdir. Ama, başkaldırıcı, derdini anlatamadan, başını kaybeder."
"Yazmak istedin ve yazmaya kalktın. Ama yazacak hiç bir şeyin yoktu. Ne vardı sende? Birkaç çocuksu fikir, birkaç yarı olgunlaşmış duygu, bir sürü hazmedilmemiş güzellik, kocaman bir cehalet, sevgi ile dolu bir kalp, ve aşkın kadar büyük ama cahilliğin kadar verimsiz bir hırs... Bir de yazmak istedin! Daha şimdi yazacak bir şeyler öğrenmenin eşiğindesin. Güzelliği yaratmak istiyordun. Ama güzelliğin yapısına ilişkin hiç bir şey bilmediğin halde nasıl yapabilirdin bunu? Yaşamın temel özellikleri üstüne hiç bir şey bilmeden yaşamı anlatmak istedin. Dünya senin için bir Çin bilmecesi gibiyken dünyayı ve varlığın özünü yazmak istedin. Bütün yazabileceğin ise varlığın özü konusunda bilmediklerindi..."