"Yazmak istedin ve yazmaya kalktın. Ama yazacak hiç bir şeyin yoktu. Ne vardı sende? Birkaç çocuksu fikir, birkaç yarı olgunlaşmış duygu, bir sürü hazmedilmemiş güzellik, kocaman bir cehalet, sevgi ile dolu bir kalp, ve aşkın kadar büyük ama cahilliğin kadar verimsiz bir hırs... Bir de yazmak istedin! Daha şimdi yazacak bir şeyler öğrenmenin eşiğindesin. Güzelliği yaratmak istiyordun. Ama güzelliğin yapısına ilişkin hiç bir şey bilmediğin halde nasıl yapabilirdin bunu? Yaşamın temel özellikleri üstüne hiç bir şey bilmeden yaşamı anlatmak istedin. Dünya senin için bir Çin bilmecesi gibiyken dünyayı ve varlığın özünü yazmak istedin. Bütün yazabileceğin ise varlığın özü konusunda bilmediklerindi..."
İşte o zamanlar ben rüyamda Papa ile çarmıhtaki İsayı konuşurlarken gördüm.
Çarmıhtaki dedi ki:
"Bu anlaşmayı kutlamak için, Fucino gölünden ka- zanılan toprağı, onu işleyen köylülere vermek iyi olur!"
Papa cevap verdi:
"Yarab! Prens Torlonia buna razı olmıyacaktır! Prens Torlonía'nın papalık kasasına bir hayli yardımda