Ev, huzurun ve korunmanın yuvasıdır.
Bizi yalnız fenalıklardan korumaz, tüm dehşetlerden, şüphelerden, bölünmelerden kurtarır.
Dışarıdaki hayatın endişeleri içine nüfuz ettiği zaman, kafa dengi olmayan, tanınmayan, sevilmeyen kişiler veya dış hayatın saldırgan toplumu kadın veya erkek tarafından eşikten geçmelerine müsaade edilirse artık bu evden bir yuva olarak bahsedemeyiz.
Burası artık bir ev bile değil, dış dünyada içinde ateş yaktığınız çatıyla örülü bir bölümünden başka bir şey değildir.
Ev, kutsal bir yer, ocak ateşi tanrıçasının tapınağı, ev tanrıları tarafından gözetlenen kalbin tapınağı, bu tanrıların seve seve kabul ettiklerinden hariç kimsenin giremeyeceği bir barınak olduğu takdirde yuva denmeye hak kazanır ve yuvaya duyulan övgüyü haklı çıkarır.
Bir ev ancak yuva denmeye hak kazandığında çatı çok daha heybetli bir gölge, ateşse çok daha etkili bir ışık verir.
Nerede gerçek bir kadın varsa arda bir yuva vardır.
Alışkanlık! Zihnimizin haftalar boyunca geçici bir düzende azap çekmesine göz yuman alışkanlık, ama o olmasa, kendi imkanlarıyla sınırlı kalan zihnimizin bize içinde yaşanabilecek bir barınak sunamayacağı için, her şeye rağmen bulduğu zaman sevindiği, o becerikli ama ağırkanlı düzenleyici!
Toplum sadece bizi kuşatmakla kalmaz, içimize de sızar. Bizi kuşatan toplumdan söz ederken işe yarayan barınak benzetmesi, toplumun içimizde taşıdığımız boyutunu hesaba katamaz. Engelleyici ya da koruyucu olan duvarlardan başka bir kişiyi kendisi yapan sütunlar ve kirişler vardır. Açıkça kısıtlayıcı, zorlayıcı olan kuralların yanı sıra kimliği oluşturan kurallar bulunur.
İnsanlar ne zaman bir savaş başlatacak olsa, onlara şöyle diyordum:
"Durun! Kan dökmeyin! " Şimdiden tekrar ediyorum: "Ey dağların, denizlerin öbür tarafındaki insanlar, siz ki mavi göğün altında yaşıyorsunuz, savaş neyinize gerek? Ben toprağım, bana bakın! Ben herbiriniz için aynıyım ve siz de benim gözümde eşitsiniz. Benim için önemli olan sözleriniz değildir. Ben sizin dostluğunuza muhtacım, çalışmanıza,beni işlemenize! Saban izine bir çekirdek, bir tohum tanesi atın, size yüz katını vereyim, küçük bir fidan dikin kocaman bir çınar vereyim!Evler kurun, temel olayım! Üreyin, çoğalın, hepinize güzel bir barınak olayım! Derinim, yükseğim, büyüğüm, ucum bucağım da yok.. hepinize yeterim ben..."
İnsan, hayalinde nasıl,
Hiç görülmedik, bilinmedik şeyleri yaratırsa,
Şairin kalemi de onlara biçim verir.
Hiçten yararlanır, havayı alır,
Bir yer, bir barınak bulur ona, bir ad verir.
her yerde
yiyecek, barınak
ve giyimden başka bir şey istemeyen
insanlar görüyorum,
düşlerini yitirmiş
başka bir şey
düşünemiyorlar
niye bu insanlar ortadan yok olmazlar
anlamıyorum
niye tükenmez ömürleri
anlamıyorum