Aynı anda hem anlatıcısı hem baş kahramanı hem de okuru olarak bu hikayenin tam "ortası"ndayız; yaşarken oluşturuyoruz; ileriye doğru gidiyor gene de geriye doğru anlıyoruz; ne tür bir hikaye olduğu, nereye gittiği, eskiden nerede durduğu konusun daki fikrimizi durmadan değiştiriyoruz; olay örgüsü olarak düşündüğümüz şeye kah bir "kaza"yı, kah bir "hata"yı, kah başka bir şeyi ekliyoruz; beklenen gelecekle, hatırlanan geçmişle ya da şimdiyle oynuyoruz; farklı olaylar arasında nedensel ilişkiler kurmaya çalışıyoruz; yalnızca "şimdi ne gelecek?"i değil, "neden"i de merak ediyoruz... Ve bütün bunlar olurken "karakter"imiz, kendimizin kısmen yazarı olduğu gelişen bir "olay örgüsü"nün -kendisi de, içinde bulunduğu birçok daha büyük hikayeninkilerle sürekli şekillenen bir olay örgüsü- zorunluluklarıyla açığa vuruluyor ve yeniden yaratılıyor.