Öyle şerait oluyor; tahtında az bir hareke, sahibini çıkarıyor tâ a'lâ-yı illiyyîn
Öyle hâlât oluyor ki küçük bir hareket, kâsibini indiriyor tâ esfel-i safilîn
Bir gaye-i hayal olmazsa, yahut nisyan basarsa, ya tenasi edilse elbette zihinler enelere dönerler,
Etrafında gezerler. Ene kuvvetleşiyor, bazen sinirleniyor. Delinmez, tâ "nahnü" olsun. Enesini sevenler, başkaları sevmezler.
Gözlerim var, seyretmek için
senin güzel yüzünü
ellerim var
dokunmak için sana.
Sen olmasan eğer
bunlar neye yarar
her şey senin adını söyler
ilk rüzgârlar, nazlı dalgalar
senin adını fısıldar bana.
Yâ Rab! Nasıl büyük bir sarayın kapısını çalan bir adam, açılmadığı vakit, o sarayın kapısını, diğer makbul bir zatın sarayca me'nus sadâsıyla çalar; tâ ona açılsın. Öyle de bîçare ben dahi senin dergâh-ı rahmetini, mahbub abdin olan Üveyse'l-Karanî'nin nidasıyla ve münâcatıyla şöyle çalıyorum. O dergâhını ona açtığın gibi rahmetinle bana da aç.