Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
YEŞİL RENKLİ NAMUS GAZI OPERASI «Hasan Âli Yücel, bu hikâyeyi oyun olarak yazmamı önermişti. Hikâyemi Yücel'in anısına adıyorum.» Uvertür Dünyanın tarihi iki milyar dörtyüz milyon yıllık deniliyor. Benim bitmemiş tarihim, şimdilik elli yıllık. Kelebeğin tarihi bir günlük. * Arkeologlar yeraltında yeni bir kent buldular. Bu kentte birçok
Fakat prensler bu hoş hayatı sürmekte yalnız değildirler: Papalar, kardinaller, piskoposlar, onları taklit etmek için çoktan beri ellerinden geleni yapıyorlar, hatta denebilir ki onları geçmek işini de başardılar. Şu piskopos, giymiş olduğu bembeyaz kaftanın kusursuz bir ömür sürmesini kendine ihtar ettiğini; başını örten şu çift boynuzlu ve uçları bir tek düğümle birbirine bağlı külahın, eski ve yeni ahitlerin bilimini birleştirmesi gerektiği anlamında olduğunu; elindeki eldivenlerin, temiz ve ilahi sırları müminlere verirken dünyanın fenalıklarının bulaşmasından ellerinin korunduğunu gösterdiğini; asasının, kendisine teslim edilen sürüye devamlı surette bakacağının simgesi, haçın ise, bütün tutkulara karşı kazanması gereken zaferin simgesi olduğunu düşünmeye koyulsaydı, hayatı neye benzerdi? Bütün bu düşünceler ve daha bu çeşitten başka bin bir tanesi, zavallı başpapazı endişe ve kederle ezmez mi? Günümüzün piskoposları o kadar budala değildirler: Kendilerini otlamaya bakar; sürüleri otlatmak işini İsa'ya, papaz vekillerine, dilenci keşişlere bırakırlar
Reklam
İslam'ın faize yaklaşımı konusundaki bazı genel yanılgıları gidermek adına vurgulamalıyız ki, İslamcı literatürde tartışılan faiz kavramı, modern ekonomi kuramında üretim faktörlerinden sermayenin getirisi olarak tanımlanan faiz değildir. Bu anlamda faize karşı geliştirilen İslami karşı duruşun, emek harcamadan gelir elde etmek gibi bir
Douta?
“Yaşayan gölge gibi bir şeydir ve bu noktada bir kişi daha işin içine karıştı. Benim eskiden beri samimi olduğum bir arkadaşım. Güvenilir bir adam. Kızımı ona emanet etmiştim. O kadar eski bir olay değil, ama senin de çok iyi bildiğin Tengo Kavana da işin içine karışmış oldu. Tengo ve kızım tesadüfen bir araya gelip ekip oldular.” Zaman orada aniden duruvermiş gibiydi. Aomame bir türlü doğru sözcükleri bulamıyordu. Vücudu kaskatı kesilmişti, zamanın yeniden harekete geçmesini bekledi. Adam sözlerini sürdürdü: “İkisi birbirini tamamlayıcı niteliğe sahipti. Tengo’da eksik olana Eriko, Eriko’da eksik olana Tengo sahipti. İkisi birbirlerini tamamlayarak güçlerini birleştirip bir işi başardılar. Sonra bunun sonuçlarının etkisi büyük oldu. Anti-Little People hareketini görünür kılma anlamında.” “Ekip mi oldular?” “İki sevgili olduklarını ya da cinsel ilişki yaşadıklarını söylemiyorum. Bu yüzden endişelenme. Eğer bunu düşünüyorsan elbette. Eriko hiç kimseyle aşk ilişkisi yaşayamaz. O öyle bir konumun çok ötesindedir.” “İkisinin ortaklaşa yaptıkları işin sonucu nasıl bir şey? Somut olarak söyleyecek olursan.” “Bunu açıklayabilmek için başka bir benzetme kullanmak gerekiyor. Şöyle ki, ikisi virüse karşı direnç gibi bir şey ortaya çıkardılar. Little People etkisini virüs olarak düşünürsek, onlar buna karşı direnç oluşturup bunu yaydılar. Elbette bu tek taraftan bakıldığında yapılabilecek bir benzetme. Little People tarafından bakıldığında, aksine ikisi virüs taşıyıcısı olurlar. Her şey birbirine bakan aynalar gibidir tıpkı.”
Bir piskopos, fırtınalı bir günde, katedralinde bulunuyordu. Hıristiyan olmayan bir kadın onu görmeye geldi ve sordu: "Ben Hıristiyan değilim. Kurtuluş hakkım var mı benim? Cehennem ateşinden kaçabilir miyim?" Piskopos bakışlarını kadına çevirdi ve' cevap verdi ona: "Hayır, su ve kutsal ruhla vaftiz olanların dışında, kimseye kurtuluş yoktur! " Ve sözünü tam bitirdiği anda, bir gök gürültüsüyle katedralin üstüne yıldırım düştü, yapı bir anda ateş ve alev içinde kaldı. Kentin insanları yetişip kadını kurtarmayı başardılar. Ama piskopos yandı kül oldu, ateş onu yuttu.
Japon bahçelerini anımsadım; düzen, stilizasyon. Doğa üzerindeki hakimiyet bu bahçeleri estetik mükemmelliyete ulaştırır. Japonlar estetik mükemmelliyet mucizesini en doğal halleriyle mi başardılar? Ne bir ayrık otu, ne ölü yapraklar, ne düzensizlik, ne kargaşa, ne solmuş çiçekler, ne pislik dolmuş yollar; mucizenin sırrı bu mu?
Sayfa 55 - Afa YayınlarıKitabı okudu
Reklam
Bir piskopos, fırtınalı bir günde, katedralinde bulunuyordu. Hıristiyan olmayan bir kadın onu görmeye geldi ve sordu: "Ben Hıristiyan değilim. Kurtuluş hakkım var mı benim? Cehennem ateşinden kaçabilir miyim?" Piskopos bakışlarını kadına çevirdi ve' cevap verdi ona: "Hayır, su ve kutsal ruhla vaftiz olanların dışında, kimseye kurtuluş yoktur! " Ve sözünü tam bitirdiği anda, bir gök gürültüsüyle katedralin üstüne yıldırım düştü, yapı bir anda ateş ve alev içinde kaldı. Kentin insanları yetişip kadını kurtarmayı başardılar. Ama piskopos yandı kül oldu, ateş onu yuttu.
Mümkünse yapmasınlar. Bu dünyada az yaşam kazançtır.
Genetik mühendisleri yakın zamanda caenorhabditis elegans adlı kurtçuğun ortalama yaşam süresini altı kat uzatmayı başardılar. Aynısını Homo Sapiens için de yapabilirler mi?
Sayfa 271Kitabı okudu
Şamil, saldırmayı bildiği gibi geri çekilmeyi de biliyor ve kendine güvenini kaybetmiyordu. Geri çekilme emri vermesi, aşiretlerin gözündeki itibarına gölge düşürmüyordu. Savaşta böyle iniş­li çıkışlı durumlar olurdu. Rusların safına geçip sonra yeniden Şamil'e katılan aşiret mensuplarına, dönek gözüyle bakılmazdı. Böyle birçok durumda
H E P H A i STO S V E A F RO D i T: M U T S U Z B i R EVLi L i K Güzellik tanrıçası ile en çirkin tanrı garip bir çif t oluşturuyordu. Yine de karı kocaydılar ama bu masallardakine benzer "sonsuza dek m utlu" bir evlilik değildi. Hephaistos Olympos Dağı'nda kabul görüp on iki önemli tan­ rıdan biri olarak benimsendikten sonra
154 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.