Liberalizmin yarattığı aklî iklimde, menfaat fikri, vicdanımızın bütün sahasını istila etti. Zenginlik, elde edilecek en büyük nimet görünmekte. Hayattaki başarı para birimi ile ölçülüyor. Maddî kazanç sağlama çabası, banka, endüstri ve ticaretten, insanın bütün faaliyetlerine sirayet etti. Faaliyetimizin gayesi, şahsî bir çıkar elde etmektir. Bu menfaat her şeyden önce paradır. Fakat bencil tatminler peşinde de koşuluyor: Rütbe, ünvan, madalya, sosyal mevki... gibi. Bu çeşit menfaatler ince bir riyakârlıkla, dahiyane kombinezonlarla kamufle edilir. Ordu, üniversite, idare, adliye çevrelerinde, tehlikeli rakiplere karşı suikastler, itina ile hazırlanan ihanetler, karanlıkta arkadan bıçaklamalar görülür. Şeref kelimesinin mânâsı tarihî bir hatadır. Bir ideale bağlananlar, çıkar gözetmeden çalışanlar, riyakâr ya da deli telâkki ediliyorlar. Kazanç gayesi her tarafa girmiştir. Bu iyiliksever kadının kalbinde, gerçekte fakirlere yardım etmek değil, bir işde başkan olmak, şeref madalyası almak yahut daha da âdi bir şekilde, bir kantinin açılışında maddî menfaat sağlamak arzusu vardır. Hastalarına ve öğrencilerine bir ilacı öven ve tavsiye eden şu büyük hekim, bu ilacı imal edenlerden gizlice para aldığı için bu işi yapmaktadır.