Başka bir utanç günüm kasım 1982'de cuntanın faşit anayasasının nerdeyse bütün memleket tarafından kabul edildiği gündü.Bütün Türkler adına utanç duydum ve nu utançla birlikte bir yabancılaşma , yoksa ben Türk değilmiyim diye düşündüm birara, oysa Türk hemde çok Türk olduğumu biliyordum ama genede büyük bir yalnızlığın acısını duydum .O akşam
— Ah, korkunç şey bu! Nasıl biliyorsun? — Sana bakmayı biliyorum ben. Söylediklerimi dinlerken, "Bunu yapamaz ama tutar gene elimi öpmek isterse?" diye düşünüyordun. Bak, dudaklarını belli belirsiz boyamışsın. Boyarken aklından geçenleri biliyorum. Aynaya bakınca sana solgun gibi göründüler. "Sevmez ama azıcık süreyim, fark etmez," dedin. Öpüşeceğimizi biliyordun. Dudakların daha bir çekici olsunlar istiyordun. Aklında hep bugün benimle öpüşeceğin vardı. İstiyordun. Nerden mi biliyorum? Çünkü ben... Seni öpmek istiyorum.. Güler kızarıyordu. — Korkunç şey bu. Görüyorsun utanıyorum, dedi. — Korkunç olan ne? Bunları herkes düşünür ama çoğu söyleyemez. İkimizin arasında saklı bir şey olmaması sana bir rahatlama vermiyor mu? — Rahatlama ha! Başkasının gözü önünde... — Sus! (Dizlerini kıracakmış gibi sıktı.) Arkasını söyleme. Haydi, içelim şunları da çıkıp gidelim burdan. İçtiler. "Başkasının gözü önünde soyunmak insana bir rahatlama verirse!.." diyeceğinden korkmuştu. Kendi sözleriyle çelişmeye düştüğünü bilmiyor muydu? Yoksa onun açıkça söylemesini istedikleri salt kendi isteğine uygun olanlardan başka bir şey değil miydi? Elini alnında gezdirdi.
Reklam
SENDE GÖRDÜĞÜMÜ GÖRECEKLER DİYE
Sende gördüğümü görecekler diye, ödüm kopuyor... hep aklıma geliyorsun, bak gördün mü? senin de gidecek, başka bir yerin yok... kaçmak istedikçe sana yakalanıyorum söndürmek istedikçe sana yanıyorum... yenildim işte ama yine de seni seviyorum sana bir sarılsam şimdi kırılsa yalnızlığımın kemikleri beni yokluğunla savaştırma kaybederim...
İşte, hep o tutkunun sönmesinden korkmuştum. Beni bırakıp başka birine gitmenden. O kadar çok genç vardı ki etrafında. Ama kaderin şu cilvesine bak ki, giden sen değil, ben oldum. Ama hakikatte hiçbir yere gittiğim yoktu, bedenim, aklım senden kopmuş olsa da ruhum her zaman seninleydi, hep de öyle olacak.
Kelebeğin ömrü
Gülseren Hanım, Dr. Nüvit Hanım bir hasta gönderdi, "mümkünse hemen alıverin," diye rica etti. Şimdi onu gönderiyorum. Tamam Tuna, bekliyorum. Kapı vuruluyor ve içeri üç hanım giriyor. İkisinin ağlamaktan gözleri kızarmış. Biri ise şaşkın şaşkın etrafına bakınıyor. En yaşlı olan, elime bir kâğıt uzatıyor. Nüvit Hanım'ın bana
“Çevremizdeki insanlara bak. Neden acı çektiklerini, neden hep mutluluk arayıp bir türlü bulamadıklarını merak etmiştin. Bir insan şöyle bir durup kendi kendine, benim hiç gerçek anlamda kişisel bir arzum oldu mu, diye sorsa, cevabı hemen bulur. Bütün isteklerinin, çabalarının, rüyalarının, ihtiraslarının hep başka insanlardan gelme bir motivasyon olduğunu görür. Aslında çabaları maddesel zenginlik uğruna bile değildir, elden düşmecinin hayali sayabileceğimiz saygınlık içindir. Bir onay arar. Kendinin olmayan bir onay. Ne o mücadeleden bir keyif alır, ne de başardığı zaman bir sevinç duyar. Bir tek şey için bile, 'Bunu isteyişim, kendim istediğim içindir, yoksa komşularım bana imrensin diye değil,' diyemez. Ondan sonra da, neden mutsuzum diye merak eder. Mutluluğun her türü, kişiye özeldir. En büyük anlarımız kişiseldir, kendimizden kaynaklanan bir motivasyondan gelir, ona el sürülemez. Bizim için kutsal olan, değerli olan şeyler, herkesle paylaşılmayan, orta malı olmayan, çekip kurtardığımız şeylerdir.
Sayfa 1572 - Plato Yayınları - epub
Reklam
1.000 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.