Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Hayatın dayanılmaz bir sarsıntısı bu kadını bir defa yere kapatmış sonra her halkası başka biçim eza ve eziyetlerden yapılma bir uzun, ağır zincir vücuduna dolanarak onu yaralaya, bereleye sürüklemiş paramparça etmişti. Yatık Emine
Monarşi yönetimini Cumhuriyet yönetiminden her zaman aşağı durumda tutan en önemli ve kaçılmaz eksiklik şudur: Cumhuriyet yönetiminde halk oyu hemen her zaman yalnız aydın ve yetenekli kişileri yüksek görevlere getirir; bunlar görevlerini onurla yaparlar. Oysa monarşilerde yüksek görevlere erişenler, çoğu kez birtakım insan taslakları, düzenbaz, entrikacı, aşağılık kimselerdir. Saraylarda yüksek görevlere ulaşmaya yarayan aşağılık yetenekler, bu görevlere gelir gelmez bu adamların budalalıklarını halkın gözü önüne sermekten başka işe yaramaz. Halk, adamlarını seçmekte hükümdardan daha az yanılır. Cumhuriyet yönetiminin başında bir bu dalının bulunması kadar, kralın bakanları arasında gerçek değerde bir kimsenin bulunması da binde bir rastlanır bir şeydir. İşte, bu bir sürü yönetici taslağı yüzünden hemen hemen çökmekte olan monarşide, güzel bir rastlantıya doğuştan yönetici bir adam işbaşına gelirse, bu adamın bulduğu yollar ve olanaklar karşısında herkesin parmağı ağzında kalır ve bu durum memleket tarihinde yeni bir dönem açar.
Sayfa 69 - Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları Hasan Ali Yücel Klasikler DizisiKitabı okudu
Reklam
22 Şubat 1962: Türkçü Gençler Atsız İçin Telaşlanıyor: 27 Mayıs ihtilali ve 13 Kasım tasfiyesinden sonra ordu içindeki dalgalanmalar devam etmişti. Silahlı Kuvvetler Birliği adı altında bir cunta kurulmuş ve cunta Millî Birlik Komitesi üzerinde baskı uygulamaya başlamıştı. 15 Ekim 1961 seçimlerinin sonuçlarından memnun olmayan bazı general ve
1960-1975 YILLARI ARASI 1960'ta ilk ihtilal. Türkçülerde yine ümit ve hareketlenme var. İhtilalin içinde yer alan Alparslan Türkeş ve arkadaşlarının tasfiyesine rağmen ümitler kırılmamış. Türk milliyetçileri siyasete giriyor. Atsız ve Türkçüler, Türkeş'in arkasında. 1970'ler, soğuk savaşın en şiddetli rüzgârlarının estiği yıllar.
Atsız Tekrar Süleymaniye Kütüphanesinde: Atsız aleyhindeki konuşma ve yayınlar nihayet 1952 Mayıs'ında semeresini (!) verecektir. Olaylar şöyle gelişir: "Türk Milliyetçiler Derneği, 3 Mayıs kutlamalarına katılması ve bir konferans vermesi için Atsız'ı Ankara'ya davet etti. Konferansın konusu 'Devletimizin Kuruluşu'
Yunan ordusu başkumandanı esir, tehlikeyi bertaraf ve zaferinizi Lozan ahitnamesiyle [antlaşmasıyla] tetviç ettiniz [taçlandırdınız]. Halaskar [kurtarıcı] ve kahraman olarak alkışlandınız. Gözlerinizi memleket dahiline çevirmek zamanı gelmişti. Filhal dahilde yapılacak birçok işler, ciddi reformlar vardı. Eski arkadaşlarınız, ittihatçılar zat-ı fahimanelerine düstur emelleri olan kitaptan bir nüsha terkeylemişlerdi. Bu kitapta başlanmış fakat ikmal edilememiş birçok fasıllara tesaddüf ettiniz. Bu kitabın diğer milletleri takdir ve temsil usullerini gösteren Türkçülük faslında tavakkuf eylediniz. Elinizde Kürtten maada [başka] unsur kalmamıştı. Diğer anasır vatanlarıyla beraber Türkiye'den ayrılmışlardı. Bugün yerlerine iade etmek üzere bulunduğunuz Rumları mübadele suretiyle hudutlarınız haricine [dışına] çıkartmıştınız. Kemmiyeten [sayısal olarak] az ve nisbeten dağınık olan Gürcüler ve Çerkezler mevzu-u iştigaliniz [gündeminizde] olamazdı. Evet, ortada yalnız biz kalmıştık.
Reklam
Dilencisiz memleket
Osmanlı ülkesi, bünyesini bir muhabbet ve şefkat ağı gibi ören vakıf ve benzeri hizmetler sayesinde adeta dilencisiz bir ülke haline gelmiştir Öyle zamanlar olmuştur ki, müslüman zenginler zekâtlarını verecek fakir bulmakta güçlük çekmişlerdir Bu sebeple o dönemlerde dilencılığin ne olduğu adeta meçhuldür Hatta nüfusu iki milyona kadar çıkmış olan İstanbul'da ve umûmiyetle Türkiye ile Kırım'da hiçbir Türk dilenciye rastlanılmadığı, bilinen bir ger çektir. Nådiren tesaduf edilen dilenciler ise, başka milletlere mensup kimselerdir. Çünkü Osmanlıların, öldükten sonra bile kimseye muhtaç olmamak için kefen paralarını dahi henüz hayatlarındayken ayırıp dâimâ üzerlerinde taşımaları, mâlum ve meşhur bir adet halindedir. Corneille Le Bruyn in seyahatnamesinden: "... Türklerin hayrât ve hasenáta çok düşkün olduklarını ve hatta hristiyanlardan çok daha fazla hayrat vucûda getirdiklerini inkâra imkân yoktur. Osmanlı mülkünde yok denecek kadar az dilenciye tesadüf edilmesinin başlıca sebeplerinden biri de hayır ve hasenát vakıflarıdır." Comte de Bonneval eserinden: "İstanbul, civarıyla birlikte takriben iki milyon nüfusa mâliktir ki, Avrupa'nın en büyük şehirlerinden sayılması icab eder. İşte bufevkaláde nüfus kesâfetine rağmen tek bir dilenciye bile tesadüf edilmez! Yalnız darlık taslamak üzere sırf sadakayla geçinen goy goycular vardır! Ama onların da itibarları yoktur."
Sayfa 500 - Erkam yayınlarıKitabı okudu
Sahile çıktık. Hava değişimi için gelen Azerbaycanlılara rastladık. Elbise ve deri palto almak istiyorlardı. Ticaret yeryüzünden kaybolsa Azerbaycan halkı yeniden bulur. Şehirde Kırımlılara tek tük rastlanıyordu. Orta Asya sürgününden henüz dönmeye başlamışlardı. Sözü edilen meşhur Kırım balından aldım. Üç hafta sonra tamamen şeker kestiğini görecektim. Bir yerin halkı sürülünce önce bağlar ve kovanlar bozulur. Çehov’un kaldığı yeri, Buhara emirinin yazlığını tek tek gezmek nasip oldu. Hoş bir memleket. Karadeniz’in kuzeyinde, güneyinden farklı olarak Akdeniz bitki örtüsü ve serviler daha hakimdir. Sahile hakim Yayla Dağı Ukrayna steplerinden gelen soğuğu keser. Akşama kadar Yalta, Livadiya ve Voronzof’un İngiliz tarzındaki sarayı gezildi. Ünlü Yalta Konferansı bu mahalde tertiplenmişti. Ecdad memleketinin bu ucunda Kırım hanlığının ve Osmanlı döneminin izleri pek az görünür. Onun için Sudak gibi, Selçuklu ve Ceneviz limanlarına uğramak gerekirdi. Onu başka bir gezide yapabildim.
Sayfa 15
Etrafında yalnızca ölüm ve felaket olduğunu görmüş; nasıl ki bir zamanlar dünyayı sular bastıysa, şimdi de ateş çemberi sarmış her yerini. Bu nedenle güvercin kanatlarını açmış, yerle bir olan ormandan başka bir memleket, barışın hüküm sürdüğü bir yer bulmak için uçmuş. Barışı bulmak için dünyamızın üzerinde uçup durmuş, fakat ne tarafa doğru uçtuysa sadece bu yıldırımları ve insanların şimşeklerini görmüş, dünyanın her yerinde savaş varmış. Bir zamanlar sular altında kaldığı gibi kan ve ateş denizi altında kalmış yeryüzü, tufan geri gelmiş; güvercin dinleneceği bir yer bulmak için tüm ülkelerin üzerinden, içinden uçmuş (...) (...) Felaket tufanı gittikçe daha da yükselmiş ve insanlığın üzerine çökmüş, gitgide daha da yayılmış yangın. Ne yazık ki bugün bile hala dinlenecek bir yer bulamadı güvercin, insanlık da barışı bulamadı hala; fakat güvercin aradığını bulamadan evine dönemez, bulamayınca da sonsuza kadar dinlenemez.
Yanan Ormanlarda Elli Gün
Yangın daha söndüremeden başka bir uçta başka yangın başlıyordu. Orman kokuyor,kekik kokuyor.Orman tepeden tırnağa yanık kokuyor.Çam pürlerini tırmıklıyorum.Bir taraftan da. sık ağaçları kesiyor bir kaç kişi. Orman şefi yangın büyük değildi Söndürürdük.Ama başkaları yakıyordu.Yangın devam ediyordu.Şimdi İzmir’de ,Kemalpaşada,Karaağaçta,İçel’de,Silifke’de,Anamur’da,Antalya’da, Manavgat’ta ,Gün doğmuşta,Alanya. da,Korkutelinde,Elmalıda,Kaşta,Muğ lada,Fethiyede,Köyceğizde,Aydında. Karacasuda,Manisa’da,Balıkesir’de, Dursunbeyde,Bandırma’da Adana’da, Kadirlide,Kozanda,Eskişehir’de…Yedi iklim dört bucakta…Bu memleket ormanları tutuşmuş yanıyor.
Sayfa 107 - YkyKitabı okudu
Reklam
Irkçılık-Turancılık Davası ve Dış Politika: Hem sanıklar, hem de birçok araştırıcı, Irkçılık-Turancılık Davası'nı, hükümetin dış politikasıyla ilişkili saymışlardır. Reha Oğuz Türkkan, yabancı araştırıcıların ve basının bu yöndeki görüşlerini aktarır: "Prof. Edward Weisband, 1974'te yayınlanan '2. Dünya Savaşında İnönü'nün
Öner ve Yücel Davası: 31 Mart 1947'de Atsız, Zeki Velidî ve arkadaşlarının beraatıyla sonuçlanan Irkçılık-Turancılık Davası'nın yankıları 1947 yılında başlayan Öner ve Yücel Davası ile devam etmiştir. Dava, 29 Ocak 1947'de İçişleri Bakanı Şükrü Sökmensüer'in TBMM'deki bir konuşması ve Fevzi Çakmak'ın 05 Şubat
Weimar merkeziyetçiliği üzerine Hitler
Nasyonal Sosyalistler, bugünkü devletin merkeziyeti bir tavır almasına karşı duracaktır. Çünkü alınan merkeziyetçi tedbirlerin, sonu felaketle bitecek olan bir dış politikayı gizlemek ve imkân dahiline sokmaktan başka bir maksadı yoktur. Bugünkü Reich, tren, posta ve maliyeyi, milli politikanın yüksek menfaatini ileri sürerek devletleştirme teşebbüsündedir. Bu devletleştirme politikasını durdurmak, eğer durdurmak mümkün olmazsa zorluk çıkarmak, biz Nasyonal Sosyalistlerin vazifesi olmalıdır. Bu gayeyle ilk önce milletimiz için hayati önem arz eden merkeziyetçilik faaliyetleri aleyhinde bulunulmalıdır. Keza bugünkü rejimin merkeziyetçiliğe taraftar olmasının sebebi, hükümetin harp sıralarından hep yabancı devletlerin lehine olarak takip ettikleri politikanın icap ettirdiği paranın kolaylıkla temin edilebilmesidir. Nasyonal Sosyalistler olarak bizleri bu merkeziyet aleyhine vaziyet almaya sevke eden ikinci mühim bir sebep daha vardır. Merkeziyet, memleket dahilinde bütün icraatı ile Alman milleti için bir musibet teşkil etmiş olan bugünkü rejimin kuvvetini artırabilir. Bu rejim, demokratik ve Yahudi- leşmiş Reich, hakikaten Alman milleti için korkunç bir beladır.
Sayfa 434Kitabı okudu
Aralık ayında, başıbozuk kuvvetlerin durumu daha da karıştı. Birçokları yeni orduya geçti; fakat Ethem’in etrafında hâlâ kuvvetli bir kısım bulunuyordu. Miralay Arif, Anadolu İhtilâli hakkındaki hatıralarında bundan epeyce bahseder. Yazdığına göre, Ethem’in üç bin kişilik kuvveti, ayrıca yüz makineli tüfeği ve dört topu varmış. Onların fikir
Yeni harfler bu memleket kültürünü, zekâ inkişafını sıfıra indiren bir (stüpefiyan - uyuşturucu zehir)dir, temel kültürümüzle aramızı açmaktan başka bir şeye yaramayacak, eski Yunan ve Lâtin kültürüne de yol açamayacak, millî tefekkür istidadını karartacak; ve iş, kelime aleti harften başlayarak, fikir aleti kelimeye ve oradan dimağ ve zihne kadar sirayet edici bir gidişle millî bir ruh inhitatına zemin teşkil edecektir.
Sayfa 129 - Büyük Doğu YayınlarıKitabı okudu
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.