Ne yazık onlara ki çıkarlarına dokunulmadıkça doğru yola gitmezler ve Allah’ın kendilerine sunacağı nimetleri bilmezler.
Ne yazık onlara ki kalpleri temiz olmadığı için herkesi kötü sanırlar ve günahsıza ve günahkâra bir fark gözetmeden kötülük ederler.
Ne yazık onlara ki duygulu çekingenliği korkaklık, samimiyeti yaltaklanma ve yardımı bir baskı sayarlar. Ne yazık onlara ki kendilerine açılan saf bir kalbi zaaflarından istifade edilecek, istismar edilecek bir akılsız sayarlar. Onların, geleceği yaratan insanlar arasında yeri yoktur. Unutulacaklardır.
" Eğer bana mesafelere rağmen yapabilir miyiz, devam edebilir miyiz dersen... Eğer uzağımda kalmaya devam etmek istersen ben varım İzmir.
Ben hâlâ varım. Peki ya sen bir kez aramızda kilometreler olmadan denemeye var mısın İzmir?"
“Beni koruyan mı, yoksa bana baskı yapan mı? Bu bir kayıp mıydı acaba? Bundan emin değilim. Ya da şöyle demeli: Bu durum, çocuk için bir kayıp olarak görülebilir, ama adam için değil.”
“Bunun anlamı?” diye sordu Breuer.
“Bunun anlamı, sırtımda babamı taşıma yükünü yaşamadım hiç, onun yargılarının ağırlığı boğazıma çökmedi, benim yaşama hedefim onun tutkularını gerçekleştirmek biçimini almadı. Babamın ölümü bir nimet, bir özgürlük olarak da görülebilir. Onun geçici arzuları asla benim yasam haline dönüşmedi. Kimsenin daha önce geçmediği bir yolu, kendi yolumu kendim keşfetmek üzere tek başıma bırakıldım.”