“Aslında Almanların derdinin heykeller değil, bronzun kendisi olduğunu anlamam Eyüp Yarbay sayesinde oldu. Anadolu’daki depolarda bulunan ama kaması olmadığı için kullanamadığımız toplardan, obüslerden bahsetmişti. O zaman fark ettim Jugend’in bu bronzu neden parçaladığını. Essen’deki fabrikalarında top yapımında kullanacaklardı. İngilizler, Fransızlar hammadde boykotu uygularken, yasağı böyle deleceklerdi. Biz de Eyüp Yarbay’la bir plan yapıp baskından önce bu mavnaları kaçırıp Üsküplü Hamdi’nin yardımıyla Cibali’deki tütün fabrikasının iskelesine çektirdik. Velhasıl, İngilizler bunları yakalayamadı. Jugend’i ele geçirdiler. Ya da en azından Jugend’den geri kalanı ama o da bir şey söylemezdi. Yani artık bronz plakalar bizimdi.”
Bir adamın Kafkasya'da gaddar biri olarak nam salması için Ba­tıda hayal edilemeyecek derecede vahşi olması gerekir. İşte Rus General Pullo bunu başardı. Şamil'in ortadan kaybolmasının ardından Avaristan ve Çeçenistan halkını cezalandırmak için düzenlenen bir dizi baskının başındaydı. Çeçenler, bu ahlaksız ve acımasız adamdan nefret
Reklam
Sav-Tekin günlerdir Sarı Hocanın bir sözünü düşünüyordu. O uğursuz baskından az önce, çadırda, kilidi açmağa uğraşıp da açamadığı zaman Sarı Hoca,《Açmasını öğretmediğin kilidi verme》demişti. Ne demek istemişti? Alpaslanı yetiştirme tarzını mı beğenmiyordu? Yaşına göre Alpaslana çok şeyler öğretmişti. Yoksa Sarı Hoca, yaşına göre çok şeyler öğrenen Alpaslanın ezileceğinden, gelişemeyeceğinden mi korkuyordu? Öyle olsa açıkça söyler, lâfı dolandırmazdı. Bu Bizans kilidi de nerden aklına takılmıştı?..《Hay almaz olaydım》diye söylendi;《Almaz olaydım da çocuğa vermez olaydım.. Alınacak başka şey mi yoktu sanki?..》
Sayfa 61 - İRFAN YAYINEVİ YEDİNCİ BASKI İstanbul - 1978
31 Mart Vak'ası veya 31 Mart Hadisesi olarak tarihe geçen olay yakın tarihimizin en tartışmalı konularından biridir. (...) 24 Temmuz 1908'den itibaren iktidar, resmen ve hukuken olmasa da, fiilen İttihat Terakki'ye geçmiştir. Her ne kadar doğrudan iktidar olamasa da dolaylı yollardan, çeşitli yönlendirmelerle, iktidarın
Karataş, hep dört ayak üzerine düşüyor
Duygusal ilişkisi olduğu öne sürülen Fehriye Erdal'ı operas-yona 5 dakika kala terk ederek kaçan Dursun Karataş, 17 Ni-san 1992 gecesi Kadıköy Çiftehavuzlar'daki hücre eve yapılan baskından 5 dakika önce de, eşi Sebahat Karataş'ı ölüme terk etmişti. 17 Nisan gecesi o zamanki adıyla Dev- Sol şimdiki adıyla DHKP-C örgütünün Kadıköy Çiftehavuzlar, Erenköy, Sahrayı-cedit, Bakırköy'deki birçok hücre evine seri baskın düzenlendi. Çiftehavuzlar'daki bir apartmanın 12. katında örgüt lideri Dursun Karataş'ın eşi Sabahat Karataş'ın da aralarında bulunduğu 3 kişi, 8 saatlik çatışmanın ardından ölü olarak ele geçirildi...
Kalabalık bir çığ gibi büyüyor, Bab-ı Ali'ye doğru akıyor, Enver Bey' e yardım etmek için koşuyordu. Bab-ı Ali'nin önü tam bir ana baba günüydü. Kalabalığı ancak Doktor ağabey­din Bey'in, "Kapıları hemen kapatınız. içeriye görevlilerden başka hiç kimse girmesi." Emri durdurabildi ve kapılar kapandı. Enver Bey'in
Sayfa 90 - PDFKitabı okudu
Reklam
22 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.