ÖZ ELEŞTİRİ!!!
Kızım iki yaşındaydı. Dışarıda geçirdiğimiz bir günün sonunda eve dönüyorduk. Eşim arabayı durdurdu, 'Siz inin, ben arabayı park edip geliyorum.' dedi. Bunu söylemesinin ve bizim arabadan inmemizin üzerinden iki dakika bile geçmemişti henüz, kaldırımla indiğimiz yer arasında sadece bir metre vardı. Kızımın elini tutmak istedim ama
Kelimelerin arasında olmak bana iyi geliyor çünkü. Kendimi orada güvende hissediyorum, orada olduğum sürece bana hiçbir şey dokunamazmış gibi geliyor. Kelimelerin dışına çıktığımda üşüyorum.
Kitaba başlarken tedirginlik sardi beni
.
Hem polisiye sevmiyor oluşumdan hemde sevmediğim bir türün kalın olması gözümü korkuttu.
Ama;
Ahmet ÜMİT benim polisiye türüne sıcak bakmama ve yazarın başka bir kitabını, birdaha okumak isteyecek kadar sevmeme yol açtı.
Olay işleyişi olsun akıcılığı olsun o kadar muazzam geldi ki yazarın kalemine
her yeni güne başlarken kalbimden geçen duamdır: "fani olan dünya için daha az koşturduğum, Allah'ın rızası ve ahiretim için daha çok uğraştığım, öğrendiğim, uyguladığım mütevazi bir hayat diliyorum. her şey o kadar boş ve geçici ki ahirete çabalamadığımız her vakit ziyandayız.
Kant ve Descartes'ın felsefelerine karşı çıkarak önemli bir anti-modernist duruş ortaya koyan Nietzsche ile modernizme tepki olarak doğan ve bugün yaşadığımız süreç olan postmodernizm ile arasındaki felsefi bağı irdelemiş yazar Robinson.
Bu bağ kurma mantığını biraz daha açmak gerekirse, Kant'ın baştan sona, Descartes'ın ise ilk döneminin ana
¶¶İnsan aslında neydi, ne oldu, önce bunu bilmemiz gerek. Çünkü insan,
her zaman bugünkü gibi değil, bir başka türlüydü. İnsan soyu ilkin üç çeşitti.
Şimdiki gibi erkek, dişi diye ikiye ayrılmıyordu, her ikisini içine alan bir
üçüncü çeşit daha vardı. Bu çeşidin kendi kayboldu, sadece adı kaldı:
Androgynos denilen bu çeşidin adı gibi biçimi de hem
Yayımlandığı yıllarda Türkiye’de belki de hiç örneği olmayan bir roman olan Kinyas ve Kayra’yı oldukça geç bir zaman diliminde de olsa okudum. Hakan Günday’ın daha önce Daha ve Az adlı romanlarını okumuştum. Kinyas ve Kayra ilk romanı imiş.
Yeraltı edebiyatı denilen bir tarz var ve bunun ülkemizdeki öncü ve önemli temsilcilerinden birisi Hakan Günday. Kinyas ve Kayra üç uzun bölümden müteşekkil bir roman. İlkini okurken şöyle bir not aldığımı söyleyebilirim: "170. sayfadayım. Okuduğum en başarılı ama tabii en pislik iki antikahraman bunlar. Şimdiden nefret ettim ikisinden de, anlamaya falan da çalışmıyorum."
Böyle yazmıştım çünkü ikisinin ruhlarının karanlığı ve yaptıkları şeyler ki, o bölümde bir tecavüz ve iki cinayetle biten bir yaşanmışlıkları vardı, beni ikisinden de nefret etmeye, hatta roman böyle sürecekse, not olarak vasat alacağı fikrine getirmişti.
Ancak, kült bir roman olmayı hak eden bir romansa eğer mutlaka farklılaşması lazımdı. Nitekim öyle oldu. Romanın ikinci ve üçüncü bölümleri merak hissinin ön planda olduğu, ilgi çekici bölümlerdi. Kinyas ve Kayra, kendi kulvarında “efsane” denilen bir romandı gerçekten.
Psikolojik tarafları baskın olan bir roman ve aynı zamanda bir Tarantino filmi seyretmiş gibi hissettiren… Elbette ağır ve acı bir roman.
Sıradan bir okur olarak benim kıstaslarımdan birisi de şudur: Bir roman/kitap kalın hacmine rağmen kendini okutturabiliyorsa başarılıdır. Kinyas ve Kayra bu kategoride. Kitaba başlarken bir haftalık bir süre biçmiştim ancak dört günde bitti. Üstelik hatırda çok sıkı birkaç aforizma bırakarak…
Kinyas ve KayraHakan Günday · Doğan Kitap · 202227.2k okunma
demiş başlarken yazar.
Hayatımda okuduğum en enteresan ve bir o kadar da garip bir kitap oldu.
Hem bir an önce bitsin derdindeydim, hem de sakın ola hiç bitmesin diye sayfaları güne bölmüştüm okumak için...
Her türlü ruh karmaşası yaşatıyor. ,
Ama güzell tavsiye edebilirim sanırım evet galiba :)