Köşede duran eski, yıpranmış bavul gözüne ilişti. Bu sıradan bir bavul değildi. Tüm hatıraları içine doldurmuşlardı. Gençliklerini heba edişleri, otel otel dolanışları, parasızlıktan her birinden kaçışları...
Kimsesizlik, yetimlik, ana, baba...Günün sonunda' ise ne yazık ki halkçı, demokratik, hele devrimci olamayan bir Cumhuriyet. Bunların bazıları, en azından 'halkçılık', 6 Ok'un 'umde'lerinden olsa da ve 'Köylü, milletin efendisidir' şiarında kendine yücelerden bir destek bulsa da, belki Kuruluş yıllarının coşkusuyla 1940'a gelmeden unutulacak, devrimcilik, Cumhuriyeti devrim olarak görenlerin düşlerinde nerdeyse 1917 Ekim Devrimiyle 'yoldaş' bir devrim olarak yaşatılacak, 12 Mart 1971 askeri muhtırasıyla, 'Gardrop Atatürkçülüğü' ile birlikte aslı olan 'inkılap'çılığa rücu edecek, belki de böylece Cumhuriyetimiz de 'devrimci' sözcüğündeki 'devirmek' fiilinden sakınılmış ve korunmuş olacak, 14 Mayıs 1946'da kurulan Demokrat Parti'de olduğu varsayılan ve ondan beri sağ siyasetin ruhu olmuş '46 Ruhu' da Cumhuriyete demokrasi üflemeye yetmeyecek, 100. Yılda nerdeyse artık tartışılmayan, sözde kalan ve Anayasadan çıkarılması an meselesi olan laikliğin de pratikte işlerliğinin olmadığı Cumhuriyete kala kala milliyetçilik kalacaktır!