Biri-kim

Biri-kim
@baytekiner
Bir garip fikir işçisi. Her zaman ÖĞRENCI, bazen ÖĞRETMEN, bazen YAZAR!
Gelişigüzel zamanlarda yaşıyoruz, gelişi güzel zamanları umarak... Siz de "Gelişi Güzel Zamanlar"a davetlisiniz efendim...
Reklam
Bilmek mi yapa-bilmek mi?
Hikâye bu ya kaba softalardan biri uzak bir memlekete seyahat için gemiye binmiş. Ne kadar bilgili olduğunu göstermek için etrafındakilere türlü hikâyeler anlatır, kendisine tersten bakış fırlatan kaptana ise bıyık altından gülermiş. Kaptan, çok şey bildiğini ispat etme gayretine düşen molladan pek hazzetmese de bir şey söylememiş. Zira gemide yolcuyla tartışmak hır gür çıkarmak olmazmış. Bizim softa bir fırsatını bulunca kaptana sormuş: “İlmi Sarf bildin mi?” Kaptan çaresiz boyun bükmüş. Kaba softa muzaffer komutan edasıyla: “Yazık demiş ömrünün bir kısmına yazık olmuş.” Derken hızını alamayan softa bir başka vakit tenhada kıstırdığı kaptana yine sormuş: “İlmi nahiv bildin mi?” Kaptan bir kez daha boyun bükmüş. “Yazık,” demiş softa “Ömrünün yarısına yazık olmuş.” Derken bir müddet sonra denizde şiddetli mi şiddetli fırtına çıkmış. Gemi dalgaların arasında beşik gibi bir o yana bir bu yana sallanmaya başlamış. Bizim softa korkudan bir kenara sinmiş korku içinde beklemekteymiş. Onu gören kaptan gülümseyerek sormuş: “Yüzme bildin mi?” Softa hayır manasında başını sağa sola sallayınca kaptan “yazık” demiş “ömrünün tamamına yazık olmuş…”
Ög-lenmek / Öğrenmek
Öğrenmek ise “ög-len-mek” kelimesinden türemiştir. Ög eski Türkçe’de akıl, zihin demektir. Buna göre ög-lenmek akıllanmak, anlayış sahibi olmaktır. Fakat öğrenmeye getirilen başka bir açıklama da onun “öğür” ile ilişkili olduğu şeklindedir. Eski Türkler evcil hayvan sürüsüne öğür derlerdi. Bu bakımdan öğrenmenin alışmakla bağlantılı olduğu düşünülmüştür. Zira hayvanlar alıştırıla alıştırıla evcilleşir, öğür’ün parçası olur. Nitekim biz de pek çok şeyi alışarak öğreniriz. Etimolojik olarak öğrenme kavramı her ne kadar sürü ile ilişkilendirilse de bana göre öğrenmek sürüden ayrılmaktır. Zira sürünün ne öğrenmeyle işi vardır ne de düşünmeyle. Fakat siz yeni bir şey öğrenmeye, olan biten hakkında fikir üretmeye başladığınızda sürüden koparsınız. Sürünün kendine ait fikri yoktur; çünkü gazeteler, televizyonlar dört bir koldan ona neyi nasıl düşüneceğini öğretir. Böylece halkın tek bir ‘öğür’ olması amaçlanır. Bunun için belli standartlar oluşturulur ve insanların o standartlara uygun yaşamaları istenir. Dikkat edin; öğrenciler kendilerine öğretilen veya ezberletilenlerin dışına taşmak istediklerinde destek görmezler. Çünkü onlar kendilerini gerçekleştirmek, var olan potansiyellerini geliştirmek için değil; şirkete, fabrikaya iyi bir eleman olmak için eğitim almaktadırlar. Egemenlerin şekillendirdiği dünyada insanların kim olduğunun, neler hissettiğinin hiçbir önemi yoktur. Önemli olan egemenlerin işine yarayıp yaramadığıdır. ‘Tazılar kendileri için koştuklarını zannetseler de efendileri için koşarlar,’ hükmü maalesef modern çağ için de geçerlidir.

Reader Follow Recommendations

See All
Haklı olmak mı / Haklı olduğunu anlatmak mı
Hakikatin bağırıp çağırmaya ihtiyacı yoktur. Hakikat, sessiz sedasız gelir. Fısıltılar eşliğinde çıkar ağzımızdan. Yalan söyleyen yalanını yüksek sesle savunabilir, fakat hakikat kısık sesle konuşur. Örneğin kırık bir bardak var masanın üzerinde. Anne hışımla evin ufaklığına yöneliyor: “Bardağı sen kırdın!” “Hayır,” diyor çocuk “ben kırmadım.” Suçlama ve baskı artınca ağlayarak odasına çekiliyor çocuk: “Madem siz öyle diyorsunuz.. Evet ben kırdım." Halbuki bardağı çocuk kırsaydı bağıra çağıra yalanını savunur, gürültüyle hakikati bastırmak isterdi. Fakat o, kısık sesle gerçeği söyledi, anlamadılar. Israr etmedi, çünkü ısrar etse de anlamayacaklardı. Hepimiz modern çağda yaşayan çocuklarız. Ortalık kırık bardaklarla ve suçlamalarla dolu: ”Bardağı sen kırdın!” Hayır, bardağı kıran biz değildik fakat suçlamalardan sonra bardağı kıranın kendimiz olduğuna inandırıldık. Ne de olsa anlatsak anlamayacaklar, söylesek dinlemeyeceklerdi. Hani demiş ya “haklı olmak mı” “haklı olduğunu anlatmak mı daha zor?” Diye. Sizi bilmem ama ben cevap hakkımı ikinci seçenekten yana kullanıyorum. Ne de olsa bir Kayahan şarkısı gibi hayat: “yine bize gurbet yine bize hasret var / yine bize zor günler düştü...”
İlim mi irfan mı
Kıymetli dostlarım; Birkaç yıl önce yaşadığım bir olayı sizlerle paylaşarak iki kelam etmek istiyorum. Görev yaptığım eski okullardan birinde öğrenciler arasında bir grubun efendimiz için 'Muhammed peygamber' ifadesini kullandıklarını öğrendiğimde hayretler içerisinde kalmıştım. Zira böyle bir ifadeyi şimdiye kadar ne köylüden ne de şehirliden
Reklam
Reklam
120 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.