Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur
Kız dudaklarını yaladı."Yağmurun tadı bile güzel" Montag,"Ne yapıyorsun...her şeyi bir kez denemeye mi çalışıyorsun?"diye sordu "Bazen iki kez"dedi. .... Bazen de başımı böyle geriye atıp yağmur damlalarının ağzımın içine düşmesini sağladığımı söylüyorum.Tatları aynen şarap gibi.Bunu hiç denedin mi?
Günaydın
Bazı insanlardan kopmak güç. Bu bazen aileden biri olur bazen eski bir dost bazen yeni biri. Zihnimizde yok saysak da varlığı bir türlü son bulmuyor, kopamıyor insan. Ne tuhaf. "Yaşayan birinin yası nasıl tutulur diye soruyordu kendi kendine."
Clara Dupont
Clara Dupont
Her şey bu soruda gizli sevgili okur. Yüreğimizden söküp attık mı birini, yasını tutmalı ve önümüze bakmalı. 💫
Reklam
Bazı günler insan soluksuz kalır,içindeki sevgili olmasa bile karşısındakine deliler gibi sarılır...O olmadığını bile bile sonsuz bir umutsuzlukla sarılır...İnsan soluksuz kalmaya görsün,sevgili diye bütün yanlışlarına,bütün kaçışlarına,kendine yaptığı ihanetlere sarılır...İnsan bir kere içindeki aşktan umudunu kesmeye görsün,her şey olmak,her
Siyasi görüşünüzü nasıl tanımlarsınız? Benim siyasi görüşüm tamamen Kemalizim'dir. Hem de en koyu haliyle! Çünkü Kemalizim eşittir akılızim demektir. Bu kadar basittir. Bazen bana "Atatürk hala gerekli mi bize?" diye soruyorlar. Diyorum ki "Atatürk adını silip yerine akıl yaz, bir daha sor. Akıl gerekli mi? Akıl ne kadar gerekliyse Atatürk de o kadar gereklidir." Burada maksat Atatürk'ü anlamakta ve bu da daimi güncel bir ihtiyaçtir. Atatürk,"Benim manevi mirasım bilim ve akıldır!" diyor.Anlamalıyız ki Kemalim'in bir kitabi ve defteri yok. Bu da demek oluyor ki takip edeceğin kurallar da yok. Kemalizm'in bir tek kuralı var: o da "Aklını kullan!"
Sayfa 106Kitabı okudu
Bazen hayatımdaki herkesin usulca çekip gitmesini ve beni kendimle bırakmasını istiyorum. Belki de çoğu zaman.. Onlarca parçaya bölünüp tüm parçaları tekrar yerleştirmekten yoruldum. Üstelik hiçbir zaman eski yerinde olmuyor tek bir parça bile.. Kimsenin beni kırdığı yerden toplamasını istemiyorum. Birilerine kendimi açıklamak anlatmak ya da affetmek mj?.. Asla. Tek birine bile tahammülüm yok. Lütfen herkes sessiz ve usulca çıkabilir mi? Kapıyı usulca ört çünkü yüksek seslere tahammülüm yok.
Bazen o mu bana geç kaldı yoksa ben mi ona geç kaldım, anlamıyorum. Sanki benden önce uğrayan kişi, ondaki tüm güzellikleri yok etmiş; bana bir enkaz bırakmış gibiydi.
Reklam
bazen hayal ve dünya bir arada yakışmıyor
bir ruh karıştı kalabalığa, kaba ve yalnız her adımında et damlıyordu uzuvlarından. sokağın köşesindeki köpekler, toplandılar ve dans etmeye başladılar -baştan çıkarılmış şekilde. dizginleri ellerine alınca, düşündüler: "hepimize yetecek mi bu yumuşak yemekler" ruh ilerledi, ilerledi ve durdu. "gelin" dedi, "sizi vahşi kemirgenler." ve ilerledi köpekler, kırmızının üstüne. kırmızı yakaladı hepsini ve aldı ellerine: "sadece kafam karıştı kafam karıştı kafam karıştı" dediler ve müziğin sesini kestiler. sonra ben geldim, her şeyi gördüm, hem de her şeyi. sanrılar çirkindir, dedim. bunlar sanırım gerçekti çünkü her şey, haddinden fazla güzeldi. topladım kırmızıyı ve köpekleri, bir salıncağa koydum hepsini sonra gökyüzüne saldım ve güzel saçmaladım
"Aile saadeti"
denilen şey, bazen, pek küçük meselelerden, na­sıl da, bütün değerini kaybediyor! Sekiz, dokuz senelik kansını bu geceki haliyle hiç görmediği muhakkak. Kadıncağızda ne hünerler varmış da "eskiden" meydana koyamıyormuş ... "Eskiden". Bu ke­ limeyi birkaç kere yüksek sesle, tükürür gibi tekrarladı. Eskiden zengin olduğu için, her aklına eseni yapabilirmiş de herkesler onu ayıplamazmış ... Ya şimdi? Şimdi ise, parası olmadığından, dünya­ nın en namuslu, en şerefli işine girmesi cinayet sayılıyor. Hala Ha­nım'ın muhterem kocasına, yani "Enişte Beyimize" ne demeli? Bu herif, hünkar yaveri iken Çiçekçi Sokağı'nda sarhoş olup külhan­ beylerinden dayak yemesiyle meşhur lbrahim Bey değil mi? Ken­disini eğer İngilizce bilmemiş olsa, yazıhanesine katip bile almaya­cak öyle mi? "Hay siz çok yaşayın, e mi Nermin?"
Bir hedefi olmalı değil mi insanın, bir ideali bir amacı..? Peki o hedef, ideal ve amaç belli değilse ne yapmalı insan? İnsanın hayali, amacı tek gayesini bulmak olabilir mi? Rüzgarın savurmasına izin verip savurduğu yerlerde aramak kendini, hayalini, idealini. Bulmaya çalışmak umutsuzluğa kapılmadan. Neyi aradığını bilmeden. Bir arayış içerisinde olmak ama o arayışın sonucunun ne olacağını bilemeden... Yürümek nereye yürüdüğünü bilmeden, yaşamak neden yaşadığını bilmeden, gözlemek neyi gözlediğini bilmeden ve aramak; arayışı aramak ile bulmaya çalışmak. Neden ve niçin aradığını bilmeden. Bazen yıkabilir bu durum insanı ama amaçsızca yaşayıp gitmektense amacını ararken gitmek daha iyi değil mi? Bulmak önemli değil aslolan aramak, belki ararken kayda değer bir şeyler üretebiliriz. Ne de olsa "Yerin altındakiler üstündekilerden daha fazla" değil mi, peki onların kaçı hatırlanıyor veya kaçı amacını bulup göçmüş buradan. Yerin altına girdikten sonra amacına ulaşamamış, hatırlanmayan büyük gruba girmek istemiyorsak arayışa başlamalıyız sanki, hatırlanmayabiliriz ama hatırlananların hepsi bu yollardan geçmiş kişiler değil mi? Arayış yoluna girmek, yokluk yoluna girmekten daha iyi değil mi? Hem ne diyor Halil CİBRAN:"... yürümekle varılmaz lakin varanlar yürüyenlerdir." Hepimiz ulaşmamız gereken yere varabilmek için yola çıkmamız temennisiyle, huzurlu arayışlar...
Beni hüzünlendiren bu mu? O zamanlar benliğimi dolduran ve hayatı, asla ve asla gerçekleşmeyecek bir vaade dönüştüren o hırs ve inanç mı? Bazen aynı hırs ve inancı çocukların ve yeni yetmelerin yüzünde de görürüm ve onlara, tıpkı kendi geçmişimi düşündüğüm zaman kapıldığım hüzünle bakarım. Bu hüzün, hüzün dediğimiz şeyin ta kendisi midir yoksa? Anılarda ki mutluluk bir durumdan değil, gerçekleşmemiş bir vaadden kaynaklandığı için, geçmişe bakarken güzel anılarımızın dağıldığını görüp de kapıldığımız hüzün müdür bu?
Reklam
Güzel yazılarım, güzel yazıyorum duygularımı.. bazen saklanıyorum kelimelerin arasına.. bazen de saklambaç ya da körebe oynuyorum. Ne de olsa hala bir çoçuğum. Ama sen anlıyorsun, biliyorsun. Her kelimenin ne anlama geldiğini ve hissettiklerimi.. bu yazma işini iyi becerebiliyorum. Ama sen.. tutuklu kalemin. Yazamıyorsun..bayım, dışarı çıkarken paltonuzu almayı mı unuttunuz?
Emin olamadığım bazı durumlar var. Mesela senin duyguların..Bana hissettiklerin hiçbir zaman net değil. Sevgi mi, nefret mi ya da hiçbir şey mi? Bilmek istiyorum. Bilirsem ona göre davranacağım çünkü. Seversen seveceğim, unutursan beni unutacağım ve görmezse o keskin gözlerin görmeyeceğim. Bazen derin sevgini hissediyorum. Öyle bir sevgi ki bu sevgiyi bir daha bulamayacağımı hissediyorum. Bazen de sanki hiç tanışmamış gibi.. yokmuşum gibi..var olamamış ve varlığımdan rahatsız olmuş gibi..Kapı eşiklerinde bekleyişlerim hep bu yüzden.
"Birçok zaman sevginiz, gururunuzdan ağır basabilir. Bu bir anlamda kendinden vermektir de. Lakin bazen düşünürsünüz ve oldukça üzülürsünüz. Siz birisini epey derinden ve hayli yüksek bir minvalden sevebilirsiniz. Ve bu surette oldukça çetin bir şekilde reddedilebilirsiniz. Reddene göre; belki sevdiğinden fakat kızgınlığından, kırgınlığından yahut hayal kırıklığından istenmeyebilirsiniz. Ya da belki aşikâre bir biçimde size bir başkasının varlığından söz edilebilir. Denilebilir ki birlikte olunan biri var. İşte böyle bir ahvalde siz ne yapabilirsiniz ki? Alacağınız herhangi bir aksiyonda bilakis ona veya kendinize kuvvetli bir usulde hâkirâne davranmış olmaz mısınız? Bilahare zamanın şartlarında yapabileceğiniz yegane şey, kendi yolunuzda ilerlemek ve sevginizi yalnızca içinizde taşımak olmaz mı?" (Jack Brighty'den)
“Kralcıllığa hakkını verelim: Birçok konuda hizmet verdi. Geleneği, ibadeti, dini, saygıyı geri getirdi. Sadık, yürekli, şövalye ruhlu, sevgi dolu, fedakardır. Devrimi, imparatorluğu, zaferi, özgürlüğü, yeni fikirleri, genç kuşakları, yüzyılı anlamayarak hata ediyor. Ama onun bize karşı yaptığı bu hatayı bazen biz de ona karşı yapmadık mı? Mirasçıları olduğumuz devrim herkesi kapsayacak bir anlayışa sahip olmalı. Ne büyük bir hata ve ne büyük bir düşüncesizlik! Devrimci Fransa, tarihin Fransa’sına yani annesine, yani kendisine saygısızlık ediyor. Onlar kartala adil davranmadılar, biz de zambağa adil davranmıyoruz. Demek ki her zaman yasaklanacak bir şeyler olması isteniyor! Onlar bizim mirasımız. Onları önemsememek neye yarar? Geçmişte de günümüzde de vatanı inkar etmemek gerekir. Neden tüm tarihi sahiplenmiyoruz? Neden tüm Fransa’yı sahiplenmiyoruz?”
Bazen hangisi daha doğru bilmiyorum; toplum içindeyken insanlara uyum sağlayarak benliğimi ayrı bir yere koymak mı, yoksa her ne durumda olursa olsun kendimi değiştirmeden özüme uygun yaşamak mı?
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.