Ama bugün, güneş her yerdeyken ve katı olan her şey kendi gölgesinden başka bir şey değilken, yaşamdaki sahici şeylerin, hatırladığım şeylerin, elimde evirip çevirdiğim şeylerin; evler, banka hesapları, ödüller veya terfiler olmadığını biliyorum. Hatırladığım şey sevgi her şeye duyulan sevgi- bu tozlu yola, bu şafağa, nehir kenarındaki bir güne, kahvede rastladığım bir yabancıya duyduğum sevgi. Hatta kendime ki kendini sevmek en güç şeylerden biridir zira sevgi ve bencillik aynı şey değildir. Bencil olmak kolaydır. Olduğum kişiyi sevmek ise zor. Severseniz şaşırmamda bir tuhaflık yok. Ama sonuçta kazanan sevgidir.
Aşkı çözüm ya da yanıt olarak düşünmüyorum. Aşkı doğanın bir gücü olarak düşünüyorum; güneş kadar güçlü, gerekli, gayrişahsi, devasa ve imkansız olarak düşünüyorum onu, ısıttığı gibi kavuran, kuruttuğu gibi hayat veren. O söndüğünde gezegen ölür.
Vahşi ve evcil olma konusunda ne yapmalıyım? Vahşi yürek özgür olmak, evcil yürekse eve dönmek ister. Birinin beni sıkıca tutmasını istiyorum. Çok yakına gelmeni istemiyorum. Beni kapıp geceleri eve getirmeni istiyorum.
“Niye korkuyorsun?” Diye sordum kendime çünkü korku her şeyin temelindedir, hatta aşk bile korkuya dayanır. “Herhangi bir şey yaparken niye korkuyorsun, eninde sonunda ölmeyecek misin?
Kalbim dört kapakçıklı bir kas. Günde 101 bin kere atar, vücuduma 16 litre kan pompalar. Bilim onu baypas edebilir ama ben edemem. Onu sana verdiğimi söylerim ama asla vermem.
Aşk nerede başladı? Bir insan diğerine bakıp onun yüzünde ormanları ve denizleri gördüğünde mi? Yoksa yorgun ve tükenmiş, kolları çizik ve yara bere dolu, eve yiyecek getirirken yolda sarı çiçekler gördün ve ne yaptoğını bilmeden onları topladın çünkü “seni seviyorum”da mı?
Ben camdan bir adamım ama içimde denizin üzerinde parlayacak bir ışık yok. Hiç kimseye evinin yolunu gösteremem, hiç kimsenin yaşamını kurtaramam, kendiminkini bile.
Gündelik gürültüyü kıs, ilk başta sessizliğin ferahlığı gelir. Sonra usulca, ışık kadar sessiz, anlam geri gelir. Sessizliğin söze dökülebilen parçasıdır sözcükler.
Sözcüklerin kayıp gittiği ve mühim şeylerin genelde söylenmeden kaldığı doğrudur. Mühim şeyler yüzlerden, mimiklerden anlaşılır, kilit vurulmuş dilimizden değil. Hakiki şeyler ya çok büyük ya da çok küçüktür, her halükarda, boyları dil denilen o kalıba uymaz.